Çanakkale Cephesi’ndeki zaferin, bir zafer olduğunu; hatta bu zaferin yalnızca Türk Zaferi olduğunu, çekinmeden söylemek için dahi 10 yıl geçtiğini iddia etmek, abartılı olmaz, sanırım.
1916-1918 yılları arasında yazılan, söylenen, anlatılanlara bakıldığında, Türk-Alman birlikteliğinin yarattığı harikalarla dolu bir Çanakkale Zaferi anlatımı dikkati çekiyor. Bunu tabi ki doğal karşılamak gerekir. Ki bu sırada Almanların diğer cephelerdeki zaferleri, Türk yazınının övgü dolu metinlerini süslüyor. Hatta Osmanlı propaganda malzemelerine bile konu oluyor bu başarılar..
Peki, 1918 ve sonrası…
1918 yılında, Cihan Harbi’nin mağlup kapatıldığı dönemde Osmanlı, Çanakkale’nin zafer olduğunu söylemek bir tarafa, Cihan Harbi’ne girme serüveninin bile başka odaklarda aranması gerektiğini salık veriyor. Ve hatta bunu ikna için çabalıyor. 1921’de Osmanlı Genelkurmayı’nın yayınladığı “Cihan Harbi’nde Osmanlı Harekât-ı Tarihçesi: Çanakkale Muharebâtı” esere dikkatle bakıldığında, Cihan Harbi’nin mağlubiyetini üstünde hisseden bir Genelkurmay’ın kaleminden çıkan satırlara şahit olunacaktır. (Bu eser, 2008 yılında Erol Karcı tarafından Osmanlıca’dan çevirisi yapılarak yayınlanmıştı; ancak okuyucu ile buluşamadığını(?) tespit ederek ve eserin kıymetini(?) anlayarak Türk Tarih Kurumu 2012 yılında yeniden bastı. Hatta Osmanlıca’dan günümüz Türkçesine ve İngilizce’ye çevrildi eser) Bu eserde, 1916-1918’de söylendiğinin aksine, Çanakkale zaferinin Türk-Alman birlikteliğinin bir zaferi olduğundan bahis yok.. Çanakkale’nin bir zafer olduğundan da bahsedilmiyor. İtilaf Devletleri’nin Çanakkale Cephesi’ne yeteri kadar kuvvet göndermediği eleştiriliyor.. Çanakkale’ye biraz daha fazla kuvvet ayırsalar geçebilecekleri dahi ima ediliyor… (Türk Tarih Kurumu için eseri hazırlayan yazarlar, eserin bu kısmına, eserin orijinalinde olmayan “Allah korusun” gibi küçük(!) ilave yapma gereği duymuşlar) Ki bu eser, Osmanlı Genelkurmayı’nın eseri.. Resmi bir yayın.. Tabi ki bu da, 1921 yılı, Mütareke şartlarındaki Osmanlı Genelkurmayı için, doğal görülebilir..
Aynı yıl, 1921 yılı için, mekan değişikliği yaparak Ankara’dan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nden bakıldığında ise “Anafartalar Kahramanı” olarak tanınan Mustafa Kemal’in peşinde Anadolu halkı… Çanakkale kahramanının, Milli Mücadele liderliği söz konusu..
Peki, 1926..
Aslında az daha evvelinden kırıntılarına rastlansa da, Çanakkale’nin yalnızca Türk Zaferi olduğu söylemi, 1926’da netleşiyor. Bunda da iki şeyin önemli olduğunu vurgulamak gerekir: Birincisi yeni kurulan devlet, millet temeline dayanıyor.. Devlet, dış ve iç tehditlerden büyük oranda arındırmış olarak görüyor kendisini.. İkincisi yeni kurulan devletin, Cihan Harbi’ne girmekle suçlanan İttihatçılarla ciddi bir problemi kalmamıştır artık.
Türk tarihinin ve mevcudiyetinin seyrinde olumlu bir işaret levhası olarak Çanakkale Zaferi’ni belirlemede kilit rol oynayan kişi ise ilk askeri tarihçimiz Bursalı Mehmet Nihat oluyor. İlk kez akademik ve gür sesle O söylüyor Çanakkale Zaferi’nin bir Türk Zaferi olduğunu.. Ancak Bursalı da bunu mevsiminde söylüyor.. Çünkü mevsim, hesaplaşmanın nispeten kapandığı ve hakkın teslim edildiği mevsim.. Nitekim Cihan Harbi’ne girmenin kaçınılmaz bir durum olduğu, bir bakıma Osmanlı’yı harbe sokmanın kimsenin suçu olmadığını kabul eden ve bunu izah eden Yusuf Akçura’nın yazını temelindeki görüşlerin, tam da bu dönemde hakim olduğunu görüyoruz.
Aslında bu dönemde Akçura, oldukça önemli başka bir şey daha söylüyor.. 1918-1923 yılları arasında yayınlanan Osmanlı Genelkurmayı’na ait eserleri değerlendiriyor. Biraz önce zikredilen, Türk Tarih Kurumu’nun 2012 yılında yayınladığı ve çevirenlerin “zaman zaman yapılan tartışmalara, son noktayı koyacağını” iddia ederek ve daha fazla okuyucuya ulaşması için İngilizce’ye de çevirdiklerini beyan ettikleri “Cihan Harbi’nde Osmanlı Harekât-ı Tarihçesi: Çanakkale Muharebâtı” isimli, 1921 yılına ait eserin sahibi Osmanlı Genelkurmayı’nı, fiilen tel örgüler içerisinde olarak niteliyor:
“Osmanlı Genelkurmayı tarafından neşredilmiş bir harp tarihi kitabı, özellikle o kitabın siyasi önsözü, Osmanlı Genelkurmayı’nın gerçek görüşlerini ifade eden bir belge kıymetini hiç taşıyabilir mi? İşgal ve Mütareke esnasında Osmanlı Genelkurmayı, fiilen tel örgüler içerisinde yaşayan harp esirlerinden farklı değildi. Fikir özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü, hareket özgürlüğünü kaybetmiş bulunuyordu. Böyle bir heyetin ürünü olan bir belge, samimi ve serbest fikrin ifadesi sayılabilir mi?”
Akçura-Bursalı etkisi, 1930’lu yıllarda da hakim.. 1930’lara bakıldığında, hakkını teslim edebilmek adına Çanakkale’deki Türk Zaferi için abide yapma derdinde konuyu takip edenler… Çanakkale’deki Türk Zaferi’ni anma ve hatırlatma derdinde 3-5 aydın… Bunlardan ilki, Bursalı Mehmet Nihat’ın da kurucuları arasında olduğu Türk Şehitliklerini İmar Cemiyeti’nin ileri gelenleri.. Bir diğeri tarih profesörü Afet İnan.. Bir diğeri ise Nihal Atsız…
Netice olarak, 1916’dan bakılırsa eğer “Çanakkale Zaferi, Türk-Alman Zaferidir” metinlerine, sıklıkla rastlanıyor. 1918’den bakılırsa “Çanakkale, Zafer Değildir” bile denilebilecek seviyede durum. 1926’da, ancak ve nihayet “Çanakkale Türk Zaferidir” metinleri yaygınlaşıyor ve hakim oluyor.
Bugünden bakıldığında ise işler, karışık… Zaman sınırı olmadan ve tarihsel mekan bağlamına dahi oturmayan fantezi fikirler ortalıkta.. Her türlüsü var… Söylenenlerin çoğu, bağlamsız ve sığ. Çoğu, “bu dönemin eseri” dahi diyemeyeceğimiz çelişkiler içinde…
Oysa “Çanakkale Zaferdir” deniliyorsa, bu zaferi inşa eden Osmanlı Genelkurmayı’nı bütün aksamı ile kutlamak; hatta katkısı olan Alman ittifakının hakkını teslim etmek gerekmez mi? Ya da “Çanakkale tutuldu ama işe yaramadı; İstanbul işgal edildi” deniyorsa Çanakkale’yi tutanların Anadolu’da bir devlet inşa edebildiklerini; hatta ancak bu sayede İstanbul’u bir Türk yurdu yapabildiklerini görmek gerekmez mi?
“Çanakkale geçilmedi; ama İstanbul işgal edildiği için hiçbir anlamı kalmadı”; “Almanlar cephede sadece teknik olarak vardı; katkıları olmadı”, “Osmanlı Cihan Harbi’nde tarafsız kalmak istedi; Savaşa Osmanlı’yı zorla soktular” gibi zaman-mekan bağlamından kopuk ya da “… olsaydı, … olurdu” gibi varsayım içeren bin türlü hüküm ya da yargılar için, sorulabilecek tek soru kalıyor geriye:
Çanakkale Savaşları’na Hangi Tarihin Hangi Mekânından Bakıyorsun?
Kaleminize sağlık hocam.