
1893 yılında Yenice’nin Akçakoyun Köyü’nde doğan Mehmet ORAL, Arabistan Cephesi ve Çanakkale Cephesi’nde görev almıştır. 8 ay Arabistan’da kaldıktan sonra bedel vererek köyüne dönmüştür ve bu sırada Çanakkale Muharebeleri başlamıştır. 88 yaşındaki Mehmet ORAL, Çanakkale Cephesi’ndeki anılarını şöyle anlatmıştır:
Geldiğimin on ikinci günü Çanakkale’de savaş başladı. Ben de Çanakkale’ye katıldım. 18 Mart günü Çimenlik Kalesi’ndeydim. Düşman donanması Boğaz’ı zorladı. Toplar atılıyordu. Düşman gemileri Çimenlik Kalesi’ni bombardıman ettiler. Bizim toplar da düşman zırhlılarına ateş ediyorlardı. Düşmanın iki zırhlısı batınca boğazdan geri çekildiler. Bu sefer harp karaya çevrildi. Düşman karadan hücum etti. Ben Çanakkale’de 9’uncu Fırka’da Sıhhiye Bölüğü’ne düştüm.
Anafartalar’da sargı Mahallinde idim. Biz ilk tedavi yapıp büyük sargı mahalline gönderirdik bize gelen yaralıları. Üç-beş yerinden yara alanları, kolu, bacağı kopan, yarısı yok olmuş insanları gördüm. Çok yaralılar gördüm. Bizim başımızda Başkâtip Galip Bey vardı. Rütbesi Kaymakam’dı.
Ağabeyim, 26’ncı Alay’da piyade idi. Ayağında dum dum kurşunu patlamış. Ayağını bozmuş.
Onu gece Kavaklıdere’den Silah deposundan getirdim. Başkâtip Galip Bey’in arabasıyla getirdim. Ayağı çok kötüydü. Fena yaralanmış. Sargı mahalline getirdim. Hıristiyan doktor vardı.
– “Vapur kalkıyor. Şu kâğıdı imza ediverin.” dedim.
– “Atıver şuraya.” dedi.
– “Köpek ileşi mi, atıyoruz Bey.” dedim. Bu yaralı, vapura yetiştireceğiz.
Kardeşimi vapurla karşıya, Demetoka Hastanesi’ne gönderdik. Oradan hava değişimi alıp köye gitmiş. Bir daha da gelemedi cepheye.
Çanakkale Cephesi’nde 3,5 sene kaldım. Çok süngü hücumları oldu. Hatta bir kere öyle gördüm ki, unutamıyorum. Bir İngiliz askeriyle bizim askerlerden biri, süngülerini birbirlerine saplamışlar, yan yana yere düşmüşler. Birbirlerinin de şah damarlarını ısırmışlar. Yerde öylecene can vermişler. Yatıyorlardı.
Çanakkale’de bizim 9’uncu Fırka’nın kumandanı Alaman Sabri Bey’di. Alay Kumandanımız Kadri Bey’di. Başkatibimiz Kaymakam Galip Bey’di. Yüzbaşımız Halil Efendi’ydi. Atatürk bizim fırkaya geldi. 12’şerden yirmi dört topa, iki bataryaya kumandan oldu. Düşman o sıralarda deniz kenarında idi. Atatürk’ü cephede çok gördüm. Bizim Fırkadaydı zaten. Çadırı bizim sargı mahalline yakındı. Bizim Fırka Kumandanı ile konuşurlarken duydum. Atatürk’le, Fırka Kumandanı arasında şöyle bir konuşmayı duymuştum.
Atatürk:
– Biz mi onlardan toprak istiyoruz? Yoksa, onlar mı bizden?
Fırka Kumandanı:
– Onlar bizden toprak istiyorlar.
Atatürk:
-Öyleyse neden biz hücum edip de kırdırıyoruz askeri. Onlar bize hücum etsinler. Biz onları kıralım. Biz kırılmayalım.
Fırka Kumandanı:
-Enver Paşa gelecek. Ona söyleyelim.
Sonra Enver Paşa geldiğinde Atatürk bunu ona da söylemiş. Hücumu kestirdilerdi. Bir daha da Enver Paşa gelmedi cepheye.
Bizle beraber Alman subayları da vardı. Hatta Hintler diye bir Alman vardı. Meselâ, bir makineli tüfek bozuldu mu tamir için giderken açıktan giderdi. Yapamazsa yerinde, alır makineli tüfeği Anafartalar’daki yapımhaneye götürürdü. “Böyle açıktan gitme, öleceksin.” derlermiş. O da, “Ölüm bizim için” dermiş. Sonra duyduk. Hintler dediğimiz Alman kendisini denize atmış. Neden? Bilmem…
Atatürk, İngiliz topları ateşi kesmeden, bizim toplara ateşi kestirmezdi.
Çanakkale bitince 9’uncu Fırka olarak Rus Cephesi’ne gittik.
Hafif
bir misket yarası aldım Anafartalar’da.[1]
[1]Cahit Önder, 7 Cephenin Gazileri Anlatıyor, Nesa Ofset Matbaacılık, İzmir, 2005, s.144-147