Ali Yalçın

1894 yılında Eceabat’ın Yalova Köyü’nde doğan Ali YALÇIN, askere gönüllü olarak gitmiş ve İstanbul’da topçu bölüğünde görev yapmıştır. 87 yaşındaki Ali YALÇIN, Çanakkale Cephesi’ne geçişini şöyle anlatmıştır:

Çanakkale’deki Alman paşası demiş ki: ‘Barbaros’la, Turgut Reis Muhriplerini koyalım Eceabat’ın önüne, yarımadayı siper yapsınlar kendilerine, ateş etsinler dış denizdeki düşman zırhlılarına.’ Bunun üzerine biz Çanakkale’ye geldik. Kabatepe Cepheleri’ne atış yapıyoruz. Turgut Reis’te altı tane uzun 28’lik, 8 tane 10,5’luk, bordoda. Güvertede zırh siperler içinde sekiz tane 8,8’lik toplar vardı. 5 bölükte asker vardı. 500-600 kişi kadar.

Biz Barbaros’la birlikte 27’nci Alay’a ateş desteği yapıyorduk. İlk ateşinde Barbaros’un bir şeyi koptu… Namlusu mu ne? İstanbul’a tamire gitti. Son gelişinde de Bolayır önlerinde batırdılar. İngilizlere ateş eden bizim Turgut Reis zırhlımızdı. Turgut Reis’te Ali Rıza Kaptan, Celal Kaptan, 3’üncü Kaptan İsmail Hakkı Bey vardı. Biz dış denize aşırtma ateşi yaparken yanımıza muhafız olarak, bordomuza Seyhun Şilebi ile ‘İngiliz Şilebi’ dedikleri bir şilep bağlanırdı bizi korumak için. Bizim geminin de baş tarafındaki toplardan birinin namlusu kopunca bizi de içerilere çekip şamandıraya bağladılar.

Manialar Müfrezesi kurmuşlardı o sırada. Bizi Nara’ya çıkardılar. Ben bu müfrezede iki buçuk yıl kadar kaldım. Ağlar yaptık karada. Sonra denize şamandıralar döküp aralarına ağlar gerdik. Düşman denizaltılarının Marmara Denizi’ne geçmelerini önlemek için. Çelik ağlardı bunlar. Bir denizaltı takılmıştı bu ağlara. Dinamit atarak suyun üzerine çıkardılar. İçinden 28 kişi aldık. Sonra battı gitti.

Bir diğer denizaltı da Akbaş Feneri’nin yanında kayalara bindiriyor. Ondan da 16 kişi aldık. Bizim topçunun biri bir mermi ile periskobunun aynasını parçalıyor. Denizaltı önünü göremeyip kayalara bindiriyor.

Şimdi bu denizaltıların batışını, ağlara çarpışlarını filan bir kenara bırakalım da 18 Mart günü düşman gemilerinin Boğaz’a hücum edişlerini anlatıvereyim. Şimdi aklıma gelmişken sonra unuturum.

Nusret Mayın Gemisi Karacaören Dalyan’nın önünde mayın yüklü olarak demirli duruyordu. Düşman gemilerinden şifre yakalamışlar bizimkiler. Nusret de bunun üzerine gizlice boğazdan dışarı çıkıp mayınlarını dökmüş.

Sabahleyin düşman gemilerinin oraya buraya top ateşleri başladı. Bunun üzerine bizim tabyalardaki toplarımız da düşman gemilerine ateşe başladılar. Hamidiye Tabyası’nın toplarının ateşleri de başladı. Düşman mermileri de Hamidiye Kalesi’nin arkasına, Sarıcaali Köyü yanlarına Çanakkale’nin içine düşüyorlardı. Şehrin içinde dumanlar yükseliyordu.

Her taraf ateşe boğuldu. Yatsı zamanına kadar sürdü top ateşleri. Gavurun üç gemisi battı. Kimisi yaralanıp geri gitti. Kimisi mayına filan çarptı. Geçemediler. Geri gittiler.

Ben o zaman Turgut Reis’teydim. Barbaros’la beraber Killik Limanı’ndan, Çanakkale’ye kadar devriye yapıyorduk. Ben o top seslerini Turgut Reis’ten duyuyordum. Bizim Turgut Reis 300 ton kömür alırdı. Sık sık kömür ve erzak almaya giderdik. Gittiğimiz zaman 15 gün filan dururduk. Turgut’ta iki makine vardı. 150 metre boyu vardı. İki uskurluydu. Krup toplarıydılar. Alaman topları yani.

Ben baş alt tarafta, sağ toptaydım. Mermi sürerdim, üç kişi pirinç kelepçeye koyardık. Ondan sonra da dört kişiyle tomarlardık. Hartucu aşağıdan verirlerdi. Bursalı Akif, İzmirli Ali, Bandırmalı İsmail topun kamacısıydı, Çatalcalı Hamza. Tam 17 kişiydik topun başında.

Turgut Reis Çamburun’da demirli duruyor. 27’nci Alay top Zeytinlik’te. Sabaha da iki saat var. Kabatepe’nin oralardan dış denizden düşman zırhlıları başladılar üzerimize mermi yağdırmaya. 15’lik mermi atıyorlar. Biz de demirliyiz. Demire bir varyoz. Top başı aldık. Top başında beş mermiyle bekliyoruz. Hazırız. Düşman zırhlılarına ateş edeceğiz.

Gözetleme yerimiz de Alçıtepe’de.

Gözetleme yerinden bize bildiriyorlar hedefi. Bizde aşırtma ateşi yapıyoruz düşman gemilerine.

Yakınlarımıza çok mermi düştü o gece. Fakat hiçbir tanesi gemimize rastlamadı. O geceki atışlarımızda namluyu kopardık işte. Mermi yatağına mı tam oturmadı, gaz mı kaçırdı, topta mı bir arıza oldu? Bilmiyorum. Namluyu koparttık.

Manialar Müfrezesi’ndeyken, bir evrak götürüyorum Samantepe’ye. Samantepe’de askere potin, ayakkabı yapıyorlardı. Evrakları bıraktıktan sonra geri dönüyordum. Bizim ovanın orta yerinde köprülerden bir subay geliyor. Beyaz bir at üzerinde. Omzunda kurmay işareti var. Ardında da bir süvari geliyor peşi sıra… Ben yürüyorum. Benim yanıma geldiklerinde o subay atını durdurdu. Sordu:

-Bu dereye ne derler?

-Bu Enezlik Deresi, bu da Çağlayık Deresi, dedim.

Bizim meralarımız olduğundan biliyorum iyice.

Arkasında atının üzerinde duran süvariye ‘Not et’ dedi.

Sonra rastladığıma sordum. ‘Kim’ diye. ‘Mustafa Kemal’ dediler. Bir tayyare düştü bir akşam. İmroz’dan kalkan düşmanın deniz tayyarelerinden biri. Önce tayyare bombalarından birini atıyor. Killik İskelesi’nin uç kalaslarından birine düşüyor. Kalaslar kırılıyor. Patlamıyor bomba. İkinci bomba da bizim durduğumuz müfreze binasının beş metre ötesinden geçen yolun yanındaki çamurlu bir yere saplanıyor… Balçık çıkartıyor etrafa. Nöbetçi, langır langır kampana çalıyor. Herkes sığınaklara giriyor. Biz Rizeli Yusuf’la beraberiz. Mavzeri aldım. Çıktım dışarıya. Tayyare filan gördüğüm yok ama gökyüzündeki hırıltısına attım bir el… Geçmiş gitmiş Çanakkale’ye doğru. Gidip Mecidiye Kalesi’nin önüne düşmüş. Nara’daki makineli tüfekler tayyareye ateş edip, benzin deposuna giden boruyu kopartmışlar. Ondan düşmüş tayyare.

Bizim müfrezeye telefon gelmiş. Binbaşı Hasan Bey, emir verdi:

‘Çabuk filikacılar motorun başına.’ On sekiz numarada Hulusi Efendi var. 18 numaralı motor da bizim filikayı taktı peşine. Fayrap, doğru Çimenlik Kalesi’nin önüne. Filika da sekiz kişi varız. Bir de serdümen Mersinli Arap var. Salıverdi bizi Hulusi Efendi motorunun arkasından halatı çözüp oturduk küreklere bizde. Asılıyoruz küreklere. Düşen tayyare beş-on adım önümüzdeymiş karanlıkta görememişiz. Başladı makineli tüfeğiyle ateşe. Kurşunlar yanımızdan, tepemizden geçiyor. Nereye gideceğiz? Yattık filikanın içine.

Hulusi Efendi iki el ateş etti tayyareye doğru. ‘Atma, atma!’ diyor bağırıyor tayyareden birisi Türkçe.

Vardık tayyarenin yanına. Tayyareyi motora bağlayacağız. Tayyarenin içinde adamlar var. Aldık adamları ip merdivenle. Hulusi Efendi onları motora bindirdi. ‘Ben bunları paşaya götüreyim. Gelip sizi bağlarım’ dedi. Adamları aldı götürdü. Gitti geldi. Bağladı bizim filikayı, tayyareyle beraber. Köse Burnu’ndan geçtik. Kömürlük Burnu’na bizi bıraktı. Anadolu kıyısında Nara Burnu’nun üst tarafında bir yer. Teslim ettik düşman tayyaresini. Biz müfrezeye döndük.

Tayyareyi deniz kıyısında bırakmışlar. İmroz’dan kalkan düşman tayyareleri de basıyorlar ateşi tayyareye. Neyse bir şey olmamış.

Daha sonra anlayan bir adam getirmişler. O da tayyarenin kanatlarını kuş kanadı gibi toplayıp hangara sokmuş. İmroz’dan kalkan düşman tayyareleri, tayyarenin bulunduğu yeri bombaladılar daha sonra. Bombalardan birinin parçası oradaki hangara çarpıyor. İçerdeki benzin bidonları alev alıyor.  Bir gümbürtü koptu. Alevler göğü kapladı. İçindeki beş tayyare, bir de getirdiğimiz tayyare göz göre göre yandı gitti.  Dış denizde savaş devam ediyordu o sıralar. Düşman tayyareleri de gelip ateş ediyorlardı. Sonra Nara’daki 24’lük topların siperlerine makineli tüfekler koymuşlardı.

Kömürlük İskelesi’ndeyim. Mustafa Kaptan’a evrak getirdim. Kâğıdı verdim. Dönüyordum. Beş-on adım gider gitmez bir de baktım tepemde bir beyaz tayyare dikilmiş. Makinalısı ile takır takır ateş ediyor. Attın kendimi oradaki bir hendeğin içine. Bir de kalktım baktım, beş asker yolun üzerinde, orta yerde yatıyor. Koştum, gittim yanlarına.

‘Su, su!’ diyorlar. Yolun öbür tarafında tulumba var. Oradakileri koşturduk. Avuçlarımızla su verdik ağızlarına. Teslim ettiler ruhlarını. Üç kişisi ilerde yatıyor, sağdan yaralı. Onlar önce ölmüşler, ikisi sonradan. Ne yapacağız şimdi? Elbiseleriyle motorların kıç tarafına yatırdık. Hareket etti iki motor birden Çanakkale’ye. Çanakkale’de onları hastanede bıraktık.

Sonra bu şehitler için büyük bir cenaze töreni düzenlendi. Her birlikten onar asker katılmıştı. Bayraklara sarıldı beş tabut.  Köseburnu’nda Bahriye Şehitliği’ne gömüldüler. Cenazeye katılan herkes ağlamıştı. Türk ve Alman subaylar da katıldılar cenaze törenine. Eğinli Hacı Hafız da ayetler okumuştu.

Şu denizaltı kaldı. Onu anlatacaktık. Denizaltı Akbaş altında takılmış ağlara. Bigalı Çayı’nın ağzına yakın, takılmış denizaltı… Ağlar dalgalanıyor… Gittik… Celal Kaptan ve Alaman Torpil Subayı Yüzbaşı, adını bilemeyeceğim şimdi… Ben ve Çavuş da var. İskandil ettiler denizaltını kaç kulaç derinde diye… Ölçtüler ona göre hesabını yaptılar. Kaç kulaç aşağıda patlamak şartıyla dinamiti indirdik aşağıya. Dinamiti ateşlediler. Biz kaçtık oradan. Deniz kabardı. Beş-on dakika sonra kaportadan başladı askerler çıkmaya.  27 kişi çıktı. 28’nci ölü çıktı denizaltının içinden. Denizaltı orada altı tane şamandırayı dibe indirdi. Çayın ağzında hala duruyordur.

Bir gün de lodoslardan mayının biri kopmuş. Mania ağlarına takılmış, sarmış. Alaman subayını aldık. Yan beline kadar sarktı. Biz ayaklarından tutuyoruz. Ateş şişelerini söktü. Kör tapalarını taktı. Mayını aldık. İstimbota verdik. Çanakkale’ye götürdüler. Biz asıldık küreklere müfrezeye döndük Nara’ya…

Çanakkale Savaşı bittikten sonra İstanbul’a gittik.[1]


[1]Cahit Önder, 7 Cephenin Gazileri Anlatıyor, Nesa Ofset Matbaacılık, İzmir, 2005, s.106-109

Ayrıca Kontrol Et

ÇANAKKALE MERKEZ HASTANESİ’NİN BOMBALANMASI

Yayına Hazırlayan: Ömer GÖN Her savaşta olduğu gibi cephede bir tarafın öldürmeye çalışması ve cephe …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.