Salı , Mart 18 2025

Mustafa Kemal ATATÜRK (1881-1938)

Yayına Hazırlayan; Onur KUŞKU

Mustafa Kemal, 1881 yılında (R.1296) Osmanlı modernleşmesinin merkezindeki kentler arasında bulunan ve bir ordu şehri konumundaki Selanik’te doğmuştur. Doğduğu ev orta sınıf ailelerin ikamet ettiği Islahhane Caddesi Koca Kasım Sokak’ta bulunmaktadır. Babası Ahmet oğlu Ali Rıza Efendi, Anadolu’dan Rumeli’ye geçen bir aileye mensuptur. Ahmet Efendi ve oğlu Ali Rıza Efendi’nin cemiyet içinde “kızıl” lakabı ile anılmasından dolayı ailenin Kızıl-Oğuz (Kızıloğulları) ya da Kocacık Yörüklerine bağlı olduğu değerlendirilmiştir. Aile, Rumeli’ye geçtikten sonra Debre-i Bala Sancağı’na bağlı Kocacık beldesini yurt edinmiş; 1830 yılında Selanik’e taşınmıştır. Ali Rıza Efendi’de 1839 (bazı kaynaklara göre 1841) yılında Selanik’te doğmuştur. Mustafa Kemal’in annesi Zübeyde Hanım ise Sofuzâde Feyzullah Efendi’nin kızıdır ve Osmanlı Devleti tarafından Balkan topraklarının iskânı için Anadolu’dan hareket ettirilen Konyarlar Yörükleri’ne mensuptur. Rumeli’ye geçen ailenin Selanik yakınlarındaki Langaza’da iskân edildiği; tarım ve ticaretle ilgilendikleri bilinmektedir.

Mustafa Kemal, öğrenim çağına geldiğinde annesi ve babası okul seçimi hakkında görüş ayrılığına düşmüştür. Zübeyde Hanım, oğlunun geleneklere bağlı dini eğitim veren mahalle mektebine gitmesini isterken; Ali Rıza Efendi ise modern eğitim veren Şemsi Efendi İlkokulu’na gitmesinin uygun olacağını düşünmüştür. Mustafa Kemal, önce annesinin isteği doğrultusunda geleneksel eğitim veren mahalle mektebine başlamış ancak burada çok kısa bir süre kaldıktan sonra 1887 yılında Şemsi Efendi İlkokulu’na geçiş yapmıştır. Görüş ayrılığının akıllıca çözümü sonrası Mustafa Kemal, benliğine uyan eğitim kurumunda döneminin modern pedagojik esaslarına göre eğitim alacak ve çocuk yaştan itibaren düşünsel gelişiminin temelleri bu kurumda atılacaktır. Bu süre zarfında Ali Rıza Efendi, gümrük memurluğu görevini bırakmış, ticaret işine girmiştir. Ancak ticaret yaşamında karşılaştığı zorluklar büyük maddi kayıpları beraberinde getirmiş ve bu durum Ali Rıza Efendi’yi tekrar memurluğa girme düşüncesine sevk etmiştir. Nitekim tekrar memuriyete giremeyen Ali Rıza Efendi, bir süre sonra rahatsızlanmış ve 1888 yılında vefat etmiştir. Maddi imkânsızlıklar içinde ve babasız kalan Mustafa Kemal, aynı yıl eğitimine ara vermek zorunda kalarak annesi ile birlikte Langaza’da çiftçilik yapan dayısı Hüseyin Ağa’nın yanına yerleşmiştir. Çiftlik yaşamı Mustafa Kemal’in el becerilerini ve fiziksel gelişimini geliştirmiş ve çevre koşullarına karşı pratiklik kazanmasını sağlamıştır. Bir süre sonra Zübeyde Hanım, Mustafa Kemal’in yarıda kalan eğitimi için harekete geçerek oğlunu Selanik’e; halasının yanına göndermeye karar vermiştir. Mustafa Kemal, bu teklif üzerine halasının yanına taşınmış, Selanik Mülkiye Rüştiyesi’ne kayıt yaptırmıştır. Ancak aklında her zaman var olan asker olma hayalinin peşinden giderek, annesinden gizli girdiği Selanik Askeri Rüştiyesi sınavını kazanmış ve Mülkiye Rüştiyesi’nden ayrılmıştır.

Mustafa Kemal, kendisinin ve ulusunun kaderini değiştirecek ilk inisiyatif kullanımını, Selanik Askeri Rüştiyesi’ne katılarak gerçekleştirmiştir. 1893 yılında girdiği Askeri Rüştiye eğitiminde üstün zekâsı ve çalışkanlığı ile birden çok başarılar kazanmış, dikkatleri üzerine toplamış ve hocalarının takdirini almıştır. Nitekim matematik hocası Yüzbaşı Mustafa Sabri Bey, çalışkanlığı ile övündüğü öğrencisi Mustafa’ya olgun anlamına gelen Kemal ismini vermeyi önermiş ve kendisinin bu teklifi kabul etmesinden sonra başarılarını duyurmaya iki isimle devam etmiştir. Mustafa Kemal, yaşamında karşılaştığı zorlukları başarıya ulaşmak için bir tetikleme unsuru olarak kullanmış ve üstün başarı ile Selanik Askeri Rüştiyesi eğitimini bitirmiştir. Rüştiye eğitimi sonrası idadi[1]eğitimi için İstanbul’a gitmek istemiştir. Ancak sınav Mümeyyizi[2] Hasan Bey’in Manastır Askeri İdadisi tavsiyesine uyarak 1896 yılında Manastır Askeri İdadisi’ndeki eğitimine başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin Balkan coğrafyasında sancılı zamanlar geçirdiği bir döneme denk gelen bu yıllar, Mustafa Kemal’in askerliğe ilgisini daha da arttırmış; 1897 yılında başlayan Türk-Yunan Harbi’nden önemli bilgiler ve çıkarımlar elde etmiştir. 1896-1899 yılları arasında bulunduğu Manastır Askeri İdadisi’nde askerî eğitiminin dışında tarih bilincini kuvvetlendirerek ve Fransızcasını geliştirerek, okul ikincisi olarak mezun olmuştur. Mustafa Kemal yeteneği, karakteri, kabiliyeti, güvenilirliği, vatanseverliği, çalışma gayreti ve fikrî özellikleri ile harp okuluna hazır olduğunu hissettirmiş; İstanbul’a geçmek için hareket etmiştir. 13 Mart 1899 tarihinde Mekteb-i Harbiye-i Şahane’de (Harp Okulu) eğitime başlamıştır. Apolet numarası 1283 ve yaşı on sekizdir. Okulda geçirdiği henüz ikinci ayında sınıf çavuşu olmuş; Ali Fuat (Cebesoy), Ömer Naci, İsmail Hakkı ve Asım Gündüz gibi kıymet verdiği arkadaşlıklar edinmiştir. Mustafa Kemal, 10 Şubat 1902 tarihinde Piyade Mülazım[3] rütbesiyle Harp Akademisi’ne girmeye hak kazanmış ve buradaki eğitimi 11 Ocak 1905 Çarşamba günü başarıyla sonuçlanmıştır. Mezun olduğunda rütbesi Kurmay Yüzbaşı’dır.

Mustafa Kemal, Kurmay Yüzbaşı rütbesiyle ilk görev yeri olarak belirlenen Şam’a atanmıştır. 5. Ordu’ya bağlı 30. Süvari Alayı’na stajyer olarak katılmış ve Suriye’de iç karışıklar çıkaran isyancılara karşı mücadele vermiştir. Eğitiminde kazandığı teorik bilgileri sahada uygulamış, gerilla taktiğine yönelik tecrübe kazanmış ve bu bölgede 3,5 yıl görev yaparak ayaklanmalara karşı çözümler üretmiştir. Bu süre zarfında devletin kötü yönetildiğine dair düşünceleri netleşmiş ve içlerinde Binbaşı Lütfi Bey, Doktor Mahmut Bey, Lütfi Müfit Bey ve Askerî Doktor Mustafa Cantekin gibi isimlerin yer aldığı arkadaş grubu ile 1906’da Şam merkezli Vatan ve Hürriyet teşkilatını kurmuştur. Mustafa Kemal bu kurumun gelişmesi için daha sonra Selanik’e geçmiş, teşkilatın burada bir şubesini açmış ve 14 Kasım 1906 tarihinde tekrar Şam’a dönmüştür. 20 Haziran 1907 tarihinde Kolağası[4] rütbesi ile 5.Ordu Kurmaylığı görevine atanmıştır. Şam’da bulunduğu süre zarfında amacının Rumeli’ye gitmek olduğu bilinen Mustafa Kemal, arzusuna 13 Ekim 1907 tarihinde 3. Ordu’ya müşirlik[5] kurmaylığı görevlendirilmesi ile ulaşmış ve Selanik’e hareket etmiştir. Selanik’e ulaştığında arkadaşlarıyla birlikte kurduğu ve şehirdeki şubesini açtığı cemiyetin İttihat ve Terakki ile birleştiğini öğrenmiş; kendisi de İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne 322 üye numarası ile 29 Ekim 1907 tarihinde kayıt olmuştur. Selanik’te kalmayı başaran Mustafa Kemal, 22 Haziran 1908 tarihinde Selanik-Üsküp (Rumeli Doğu Bölgesi) Demiryolları Müfettişliği görevinde bulunmuş, 23 Temmuz 1908 tarihinde ilan edilen meşrutiyetin ardından, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin görevlendirmesi ile yönetime karşı ayaklanmaları kontrol etmek ve çözüme ulaştırmak için 1908 yılı Eylül ayı sonlarında Trablusgarp’a hareket etmiştir. Mustafa Kemal, Trablusgarp’ta bulunduğu süre zarfında otoriteyi sağlamış ve garnizonda bulunan askerlere 10 Ekim 1908’de bağlılık yemini ettirmiştir. 13 Ocak 1909 tarihinde Trablusgarp dönüşünde 3.Ordu Selanik II. Redif Tümeni Kurmay Başkanlığı görevine getirilen Mustafa Kemal, daha sonra 31 Mart 1909 tarihinde rejime karşı çıkan ayaklanmayı bastırmak için kurulan Hareket Ordusu’nda faaliyetlerini gerçekleştirmek için İstanbul’a gitmiştir. Ayaklanma bastırılmış, II. Abdülhamid tahttan indirilmiş ve yerine V. Mehmet geçirilmiştir. Yaşananlar sonrası Selanik’te 38. Piyade Alayı Kumandanlığı’na tayin edilen Mustafa Kemal, subayların mesleki bilgilerini geliştirmesi ve ordu talimatnamesinin değişmesini düşünmüş; General Litzman’ın kitabından bir bölümü “Takım ve Muharebe Talimi” adı ile Türkçe’ye çevirmiştir. 10 Eylül 1910 tarihinde orduyu temsilen Fransa’da Picardie Manevraları’na katılmış, yanında Binbaşı Selahattin Bey ve Binbaşı Fethi Bey bulunmuştur. 1911 yılında 3. Ordu Kumandanı, Mustafa Kemal’i sicil masasında görevlendirmiştir.

Avrupalı büyük devletler gibi sömürge yarışına katılmak isteyen İtalya, 29 Eylül 1911 tarihinde Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmiş ve Türk toprağı olan Trablusgarp’a ve Bingazi’ye saldırı düzenlemiştir. Mustafa Kemal, 15 Ekim 1911 tarihinde Gazeteci Mustafa Şerif ismiyle gizli bir harekât dâhilinde, İtalyanlara karşı mücadele etmek ve bölge halkını teşkilatlandırmak için İstanbul’dan Mısır’a yola çıkmıştır. 27 Kasım 1911’de terfi ederek Binbaşı olan Mustafa Kemal, 29 Kasım 1911 tarihinde İskenderiye’den hareket etmiş ve 9 Aralık 1911’de Resul Defne’ye (Bingazi toprağı) ulaşmıştır. Burada birliklerini düzenlemiş ve menzil teşkilatını kurmuştur. 24 Ekim 1912 tarihine kadar Derne ve Tobruk bölgelerinde düşmana karşı gerilla taktiğini sıklıkla kullanarak başarı sağlamıştır. İtalyanlar, yeni birlikler ile takviyelerde bulunmuş olsalar da iç bölgelerde ağır kayıplar vermişler; kıyı şeridinde kısmî tutunma sağlamışlardır. Mustafa Kemal bu süre zarfında teşkilatçılığı, askeri dehası ve ön görüleri sayesinde kendi alanında üstün başarılara imza atmış olsa da bölgenin kurtuluşuna yönelik beklentisine diplomasi engel olmuş; 1912 yılında Balkanlar da patlak veren karışıklıklar I. Balkan Muharebesi’nin fitilini ateşlemiştir. Nitekim 15 Ekim 1912’de Ouchy (Uşi) Anlaşması ile Osmanlı Devleti, Trablusgarp’ı ve Bingazi’yi İtalyanlara bırakmak zorunda kalmıştır.

Türk-İtalyan Harbi’ni fırsat bilen ve milliyetçi duygularla hareket eden Karadağlılar, Bulgarlar, Sırplar ve Yunanlılar 8 Ekim 1912 tarihinde Osmanlı Devleti’ne savaş ilan etmişlerdir. I. Balkan Savaşı olarak bilinen bu süreçte Mustafa Kemal, Trablusgarp’tan hareket etmiş ve yolların kapalı olmasından dolayı Romanya üzerinden İstanbul’a ulaşmıştır. İstanbul’a ulaştığında Osmanlı Devleti, Balkan topraklarının neredeyse tamamı kaybetmiş, elde sadece başkent İstanbul, Gelibolu Yarımadası, Edirne kalmış; İşkodra ve Yanya kuşatılmıştır. Mustafa Kemal bu görüntü karşısında Gelibolu Yarımadası’nın kuzey kesiminin İstanbul için önemli olduğunu düşünerek konu hakkında Başkomutanlığı uyarmıştır. Tayini 25 Kasım 1912 tarihinde karargâhı Bolayır’da bulunan Bahr-i Sefid Boğazı Kuvayı Mürettebesi Harekât Şubesi Müdürlüğü’ne[6] çıkmıştır. 3 Aralık 1912 tarihinde savaşın Osmanlı Devleti aleyhinde seyretmesi sebebiyle mütareke imzalanmış ve bir süre sonra 23 Ocak 1913 tarihinde Enver Paşa ve beraberindekiler, İstanbul’da darbe yaparak İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin başkentte kontrolü tamamen ele almasını sağlamıştır. 3 Şubat tarihinde mütarekenin dolması ile Bulgarlar tekrar saldırıya geçmiş ve savaş kaldığı yerden tekrar başlamıştır. Mustafa Kemal, 1 Mart 1913 tarihi itibariyle terfi etmiş ve Yarbay olmuştur. 24 Mart 1913 tarihinde Doğu Trakya’nın en önemli kenti Edirne, Bulgar saldırılarına karşı koyamamış ve düşmüştür. I. Balkan Savaşı, 30 Mayıs 1913 tarihinde imzalanan Londra Barış Anlaşması ile sonuçlanmıştır. Ancak yankısı devam etmiş ve anlaşma maddeleri Balkan Devletleri’ni tekrar savaş haline sokmuştur. Ganimetin bölüşülememesi sebebiyle 5 Temmuz 1913 tarihinde II. Balkan Savaşı başlamış, Bulgaristan’a karşı harekete geçen Sırbistan, Yunanistan ve Romanya birlikleri yaşanan süreci lehlerine çevirmeyi başarmışlar ve Bulgar ordusunu mağlup etmişlerdir. Durumdan istifade eden Mustafa Kemal ve beraberindekiler, Dimetoka ve Edirne’ye hareket etmişler; Edirne’nin alınması Enver Paşa’ya bırakılmıştır. Nitekim Balkan Savaşları, Mustafa Kemal’i sarsan acı olaylardan biri olmuş, özellikle Selanik’in kaybedilmesi yaşamı süresince Mustafa Kemal’de derin acılar bırakmıştır. Ancak, görevi sırasında Gelibolu Yarımadası ve çevresini tanıması/analiz etmesi ise kısa süre sonra yaşanacak Çanakkale Muharebeleri esnasında büyük öneme sahip olacaktır. 27 Ekim 1913’te Mustafa Kemal Sofya Ataşemiliterliği’ne tayin edilmiş ve 20 Kasım 1913 tarihinde görevine başlamıştır. Yeni görevi; Bulgaristan ve Osmanlı Devleti arasındaki sorunları çözmeye çalışmak ve Osmanlı Devleti’ne karşı Balkan Devletleri’nden gelebilecek herhangi bir askeri hazırlığı/harekâtı ön görmek olmuştur. 20 Ocak 1915 tarihine kadar bu görevini sürdüren Mustafa Kemal, akabinde Cihan Harbi için harekete geçmiştir.

Avrupa ana kıtasında başlayan Cihan Harbi, bir süre sonra alanını genişletme eğilimi göstermiş ve Osmanlı Devleti 29 Ekim 1914 tarihinde müttefiki Almanya’nın yanında savaşa dâhil olmuştur. Bu gelişme üzerine Mustafa Kemal, Harbiye Nezareti’ne başvurmuş ve 20 Ocak 1915 tarihinde Esat Paşa komutasındaki 3. Kolordu’ya bağlı Tekirdağ’da bulunan ve yeni kurulmaya çalışılan 19. Tümen Komutanlığı’na atanması yapılmak üzere işlem başlatılmıştır. Atama kararnamesinde Enver Paşa’ya vekâleten Talat Paşa, Sadrazam Sait Halim Paşa ve Padişah V. Mehmet Reşad’ın imzaları bulunmaktadır. Bu süre zarfında Batı Cephesi’nde mücadele veren büyük devletler, muharebe alanlarında sıkışmış ve yeni bir cephe açma çalışmasına başlamıştır. İtilaf Devletleri silah, araç ve malzeme ihtiyacı duyan Ruslara yardım etmek, stratejik öneme sahip Balkan devletleri ile İtalya’yı yanlarına çekmek ve nihayetinde Osmanlı Devleti’ni saf dışı bırakmak için Çanakkale Boğazı’na bir harekât düzenleme planına girişmişlerdir. Bu noktada Mustafa Kemal, henüz İtilaf Devletler tarafından başlatılacak Çanakkale Seferi’ne bir ay kala görev yeri olan 19. Tümen’e atanmış olsa da görevlendirme yerindeki çalışmasına 2 Şubat 1915 tarihinde dâhil olmuş ve komutayı eline almıştır. Bu durumun ana sebebi kâğıt üzerinde kurulan 19. Tümen’in henüz teşkil edilememesidir. Mustafa Kemal, 19. Tümen’e gerekli olan tüm organizasyonu sağlanmasından sonra hızlı bir kurulma aşamasına yönelmiş, komutan gözü ile çalışmaları tetkik etmiş ve 24 Şubat 1915 tarihinde Eceabat’a intikal etmiştir.

Mustafa Kemal Eceabat’a geldiğinde İtilaf Devletleri Birleşik Filosu, Çanakkale Boğazı önünde bulunmakta ve hava koşullarının uygunluğuna bağlı olarak saldırı düzenlemeye devam etmektedir. Boğaz geçişini açmak ve İstanbul’a ulaşmak için çeşitli salvolar deneyen İngiliz ve Fransız donanması, büyük harekâtı düzenleyecekleri tarih olan 18 Mart 1915 tarihine ulaştıklarında ise Türk topçu saldırıları ve boğaza döşenen Türk mayın hatlarına takılarak büyük bir yenilgi almıştır. Ümitsizce boğazdan çıkış yapan İtilaf Devletleri kuvvetlerine ve 18 Mart günü yaşananlara dair Mustafa Kemal, Ruşen Eşref (ÜNAYDIN) ile yaptığı mülakatta, kendi gözüyle o günü şöyle anlatmıştır:

“Fakat bu tamamen bahrî bir harekettir. Sahil müdafaası Cevad Paşa Hazretleri’nin tahtı emrinde bulunuyordu. Benim bu hareketle alâkam, dolayısiyledir. Yalnız 5 Mart (M.18 Mart) gününün sabahı Cevad Paşa (Çobanlı) Hazretleri Maydos’ta bulunan karargâhıma gelmişti. Kendisine Seddülbahir sahil mıntıkasındaki tertibatı göstermek üzere beraber Kirte’ye gittik. Oraya vardığımız zaman, düşman donanmasının Kirte ve Alçıtepe istikametlerine açtığı ateşin altında kaldık. Mezkûr mıntıkanın muhafazasına memur 26 ncı Alay kumandanlığına icabeden talimat-ı şifahiyemi verdim. Ve Cevad Paşa ile birlikte vazife başında bulunabilmek için Maydos’a döndük. Düşmanın mağlûbiyetiyle neticelenen bu 5 Mart muharebe-i bahriyesinde kara mıntıkasının muhafazası benim uhdemde idi. O gün, düşmanın bazı gemilerle sahili ateş altında bulundurmuş olmasından başka zikre şayan hiçbir şey vuku bulmamıştır. O gün sahil bataryalarımızda bulunan askerler, zabitler ve kumandanlar cidden şayanı hayret bir fedakârlıkla, hani cesaretin, tevekkülün haddi âzamisiyle sonuna kadar toplarını kullanmışlar, vazifelerini ifa etmişlerdir. Düşünün ki birçok çökmeler, infilâklar, yangınlar, zayiat arasında, daimî ateş karşısında, muharrip endahtlar altında bunlar hiç titremeden vazifelerini yapmışlardır.”

Osmanlı Devleti, Çanakkale Boğazı’nda düşmanına karşı büyük bir çelme takmış ve yaşananlar sonrası bölgede çıkarma harekâtı (amfibi) beklenmiştir. Balkan Savaşları esnasında bölgeye gelen ve coğrafyayı iyi tanıyan Mustafa Kemal, bölgenin savunmasına dair çalışmalarına o günler başlamış, planlarını hayata geçirmek ve vatan savunmasını gerçekleştirmek için o an yaklaşmıştır. Eceabat’ta 24 Şubat 1915-14 Nisan 1915 tarihleri arasında 48 gün kalmış, tüm süreç düşünüldüğünde ise 9 ay 14 gün muharebe alanında kalarak Mustafa Kemal ismini tarihe yazdıracaktır. Bu süre zarfında kara muharebeleri başlamadan önce kurulan 5. Ordu ve başına atanan Alman General Liman von Sanders, Türk topraklarının savunmasına yönelik plan ve harekâtı yürütmek için hazır beklemekte; savunma planı Türk komuta takımı tarafından eleştirilmektedir. Liman Paşa’nın planına göre düşman Bolayır’a çıkarma yapacak, düşman kuvvetleri kıyı hatlarına ulaşana dek müdahalede bulunulmayacak ve düşman karaya çıktıktan sonra geri püskürtülmek için harekete geçilecektir. Bu esnek plana karşı, Türk komuta takımının Liman Paşa’nın savunma planından önce hazırladığı ve düşmanın kıyı hattında yok edilmesine dair uygulanacak plan rafa kaldırılmıştır. Bununla birlikte Türk komutanlar, Anadolu yakasına da bir çıkarma beklemekte; Liman Paşa bu görüşe de katılmamaktadır. Nitekim Mustafa Kemal, 19 Nisan 1915 tarihinde, Çanakkale Savaşları’na kendi ismiyle damga vuracağı adresine; Bigalı Köyü’ndeki karargâhına yerleşmiştir. Yeni karargâhına yerleştikten ve hazırlıklarını tamamladıktan sonra 25 Nisan 1915 tarihinde düşman kuvvetleri sabaha karşı Arıburnu bölgesinden top atışına başlamış, sesleri duyan Mustafa Kemal, bir süvari bölüğünü Kocatepe istikameti bölgesine keşif için göndermiştir. Çıkarma başladığında Bigalı Köyü Değirmenlik Mevkiî’ndeki karargâhında bulunan Mustafa Kemal, inisiyatif alarak 07.45’te karargâhından 57. Alay ile birlikte yanına bir dağ bataryasını alarak hareket etmiştir. 09.40’da Kocaçimen Tepe’ye vardığında Arıburnu görüşü dışındadır. Bulunduğu yerde askerlerine istirahat verdikten sonra çıkarmayı gözetlemek için beraberindeki birkaç subay ile atından inmiş ve yaya olarak Conkbayırı’na doğru hareket etmiştir. Bu sırada balıkçı damları mevkiinden bir müfrezenin, 261 Rakımlı Tepe’deki düşman kuvvetlerinden kaçtığını ve Conkbayırı’na doğru geldiğini görmüştür. Kaçan askerler cephanelerinin bittiğini söyleyince Mustafa Kemal, cephaneniz yoksa süngünüz var diyerek süngülerini taktırmıştır. Bunu gören düşman askerleri, süngü takan Türk askerlerinin arkalarından büyük bir birlik geldiğini düşünmüşler ve duraksamışlar; bölgeye 57. Alay’ın öncü birliği yetişmiştir. Conkbayırı mutlaka sahip olunması ve korunması gereken bir yerdir. Mustafa Kemal bu anı “Bu taarruz sıradan bir taarruz değildi. Herkesin başarmak ve ölmek azmiyle harekete susamış oldukları bir taarruzdu.” diyerek anlatacak ve tarihe geçen o emri verecektir: “Ben size taarruz etmeyi emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçen süre içerisinde yerimize başka kuvvet ve komutanlar gelebilir.“ Mustafa Kemal’in inisiyatif alarak tümenini zamanında savaşa sokması, Kocaçimen Tepe’nin düşman eline geçmesini engellemiş ve düşmanın Boğaz’a hâkim olma planlarını sonuçsuz bırakmıştır. Bu hengâme sırasında düşman askerleri tekrar filikalarına binmek için kaçmışlar ve Avustralya ve Yeni Zelanda (ANZAK) Kolordusu Komutanı Birdwood üslerine geri çekilmeyi teklif etmiş; General Ian Hamilton bu teklife karşılık direnileceği emrini vermiştir. 29 Nisan günü Mustafa Kemal’e başarısından dolayı İmtiyaz Nişanı taltif edilmiş ve 30 Nisan’da komutanlar toplantısı düzenlenmiştir. Bu süre zarfında İstanbul’dan yola çıkan 15.Tümen’in Seddülbahir’de kullanılacağı, 5.Tümen’in Arıburnu’na kaydırılacağı, Yarbay Hasan Basri Bey’in komuta ettiği 5.Tümen’e bağlı Yarbay Ali Rıfat Bey komutasındaki 14. Alay ve Yarbay İbrahim Şükrü Bey komutasındaki 15.Alay’ın 30 Nisan’da; Yarbay Ali Rıza Bey komutasındaki 13. Alay’ın ise 1 Mayıs’ta Arıburnu’na ulaşacağı belirtilmiştir. Tüm bu kuvvetlerin ise 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal’e bağlanacağı emri verilmiştir. Mustafa Kemal, kendisine bağlanan kuvvetler ile 1 Mayıs günü tüm cephede bir taarruz başlatacağı kararını almış ve 30 Nisan günü yapılacak harekâtın planlanması ile geçmiştir. Zira Mustafa Kemal, komutanlar toplantısında “Bire kadar hepimiz ölerek düşmanı mutlaka denize dökmek lazımdır. İçimizde ve askerlerimizde, Balkan Harbi’nin utancını bir daha görmektense ölmeyecek yoktur. Böyleleri varsa onları kendi ellerimizle kurşuna dizelim!” ifadeleriyle yaşananlara dair fikrini belirtmiş ve zafere ulaşmak için yol haritasını net şekilde çizmiştir.

1 Mayıs 1915 tarihindeki büyük taarruz saat 04.00’te topçu ateşiyle başlamış ve İngiliz gemileri yoğun atışlar ile cevap vermiştir. 24 saat süren bu taarruzda Türk tarafının hareketi düşman birliklerinin makinalı tüfek atışları sebebiyle sekteye uğramış, Türk tarafı büyük kayıplar vermiş ve ANZAK kuvvetleri püskürtülememiştir. Sonuçsuz kalan bu girişimin ardından geçen günlerde, İngilizler hazırlık yapmış ve 9/10 Mayıs gecesi Bombasırtı mevzilerine saldırı düzenlemiş; Mustafa Kemal’in Arıburnu Muharebeleri’ni yönettiği tepeye 10 Mayıs 1915 tarihinde 3. Kolordu Komutanlığı’nın emri ile “Kemalyeri” adı verilmiştir.11 Mayıs 1915 tarihinde Başkomutan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa, savaş meydanına gelerek 5. Ordu Komutanı Liman von Sanders ile görüşmelerde bulunmuş ve İtilaf Devletleri kuvvetlerinin Arıburnu’nda denize dökülmesi gerekliliği üzerinde görüş birliği sağlanmıştır. İngilizler 13/14 Mayıs 1915 tarihinde Bombasırtı mevzilerine bir kez daha saldırıda bulunmuşlar; Mustafa Kemal saldırı esnasında yaşananları savaştan sonra “Biz kişilerin kahramanlık sahneleriyle meşgul olmuyoruz. Yalnız size Bombasırtı olayını anlatmadan geçemeyeceğim. Karşılıklı siperler arasındaki mesafe sekiz metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulmamacasına hepsi düşüyor, ikincidekiler, onların yerine gidiyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, hiç ufak bir fütur göstermiyor; sarsılmak yok! Okumak bilenler ellerinde Kuran-ı Kerim, cennete gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelime-i şahadet çekerek yürüyorlar. Bu, Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren şayan-ı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesi’ni kazandıran, bu yüksek ruhtur” ifadeleriyle aktarmıştır.

5. Ordu’nun emri ile Çanakkale Cephesi’nde düzenleme faaliyeti başlatılmıştır. Arıburnu ve Anafartalar bölgelerini içeren Kuzey Grup Komutanlığı teşkil edilmiş ve komutası 3.Kolordu Komutanı Mirliva Esat Paşa’ya verilmiştir. 15 Mayıs 1915 tarihinde 19. Tümen’e bağlı tüm kol komutanlıkları kaldırılmış, Esat Paşa komutayı Mustafa Kemal’den alarak, 17 Mayıs günü karargâhını Kemalyeri’ne kurmuştur. Arıburnu Kuvvetleri Komutanlığı görevi sona eren Mustafa Kemal, saat 19.00’da Arıburnu kuvvetlerini oluşturan birliklere veda mektubunu yayımladı. Mustafa Kemal bu mektubunda “Muhterem asker arkadaşlarıma, komutaya vedamdır. Bugüne kadar komutası bende bulunan Arıburnu kuvvetlerinin daha büyük birliklerle artarak bugünkü duruma gelmesi sonucu, 3’üncü Kolordu ve Kuzey Grubu Komutanı Esat Paşa’nın emir-komutayı bizzat üstlenmelerini gerektirmiştir. 25 Nisan 1915’ten bugüne kadar geçen 23 gün zarfında hilafet makamının ve saltanatın anahtarı bulunan Çanakkale Boğazını düşürmek amacıyla vatanımıza ayak basan düşmanı komutam altında yaptıkları aralıksız kahramanca taarruz ve hücumlarıyla Osmanlı tarihimizde şanslı bir sayfa açan 19’uncu Tümenim dışında; 27’nci, 64’üncü, 33’üncü, 125’inci Alaylar ve 5’inci Tümenin 13’üncü, 14’üncü, 15’inci Piyade ve 5’inci, 7’nci, 9’uncu Topçu alaylarının muhtelif süvari, istihkâm bölükleriyle diğer birliklerin subay ve askerlerine bu dakikada görevimden ayrılırken takdir ve hürmetlerimi bildirmeyi borç sayarım. 23 gün sevk ve idare etmekten dolayı bahtiyar olduğum siz cesur askerlerin Hakk’a yaraşır bir şekilde yaptığınız taarruzlar sayesinde, düşmanın 20 000’i aşkın kuvveti Arıburnu’nda yok edildi. Arda kalanlar, sahilden ancak birkaç yüz metre mesafede donanmasının himayesine sığındı. Bir adım ileri atmak isteyenler süngümüzden geçirilerek mahvedildi. Sizi tebrik ederim. Bütün milletin de sizi tebrik ettiğinden emin olabilirsiniz. Ateşli ve kanlı geçen 23 günlük faaliyetimizin hatırasının samimi ve nezih bir hisle muhafaza edileceğinden eminim. Bugünden sonra 19’uncu Tümenimle sağ kanatta bulunarak zaferin kazanılmasında sizinle ve yeni gelen kuvvetlerimizle omuz omuza çarpışıp düşmanı çiğneyeceğimize dair olan kanaatimi size açıklamaktan mesudum. Allah’ın yardımı üzerimizden eksik olmasın. 19’uncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal.” ifadelerini kullandı ve saat 21.30’da 19 Tümen’i ile birlikte karargâh olarak seçtiği 180 Rakımlı Tepe’nin güneyine intikal etti.

Düşmanın denize atılması için yeni ve güçlü bir taarruz planı hazırlığına başlayan Osmanlı Devleti, düşmanı hazırlıksız yakalamak istemektedir. Baskın şeklinde hazırlanan planda düşman donanmasından korunmak esastır ve bunun için gün ağarmadan ANZAK mevzilerinin ele geçirilmesi hedeflenmiştir. Harekât alanı 3,5 kilometre genişliğindedir ve toplamda 42.000 kişilik kuvvet dar alanda mücadele edecektir. 19 Mayıs 1915’te saat 03.00’te başlayan harekât saat 10.00’da Türk tarafının büyük çaptaki zayiatı sebebiyle Türk komuta takımının taarruzu sonlandırma emri ile durdurulmuştur. ANZAK birliklerinin makinalı tüfekleri, Türk birliklerini kıyıma uğratmış; düşman siperlerine ulaşmak için 300-400 metre mesafeyi koşarak kateden az sayıdaki Türk askeri ise siperlere ulaştığında şehit edilmiştir. Mustafa Kemal, yaşanan başarısız taarruza karşı kendine bağlı 19. Tümen ile çok az ilerleme sağlayabilmiş; bu tarihten itibaren Mayıs ayı küçük çarpışmalara sahne olmuştur. Liman Paşa, 19 Mayıs gününü kesin başarısızlık olarak görmüş; Türk ve ANZAK siperleri arasında şehit düşmüş bulunan Türk askerleri, muharebe sahasını etkisi altına almıştır. 24 Mayıs günü ANZAK tarafının başlattığı ateşkes görüşmeleri, Türk tarafının kabulü ile sonuçlanmış ve ANZAK askerleri ile Türk şehitlerinin defin işlemleri başlatılmıştır. Nitekim bu ateşkes, her iki tarafın birbirlerini yakından tanımasına da vesile olmuştur. 

Mustafa Kemal, 1 Haziran 1915 tarihinde Albay rütbesine terfi etmiştir. Çanakkale Muharebeleri hız kesmeden devam ederken kendisi ve Türk milleti için ikinci dönüm noktası yaklaşmıştır. İtilaf Devletleri, planladıkları ilerlemelerin hiçbirini gerçekleştirememiş; birliklerine takviyeler sağlanması için amfibi harekâtlarına devam etme kararı almıştır. Özellikle Gelibolu Yarımadası’nın güney sektöründe yaşanan mücadelelerden alınan sonuçlar, bu kararın alınmasında etkili olmuş; düşman III. Kirte Muharebesi sonrası harekete geçmiştir. Hedeflerinde bir kez daha Arıburnu ve Anafartalar bölgeleri vardır. 6/7 Ağustos gecesi amfibi harekât düzenlenmiş ve aynı gün içinde Türk birliklerinin hızla cevap vermesi ile muharebeler kaldığı yerden başlamıştır. 9 Ağustos 1915 tarihinde Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığı görevine atanmıştır ve bir kez daha düşmana geçit vermemek için harekete geçmiştir. 10 Ağustos 1915 tarihinde Conkbayırı’nda süngü ile gerçekleştireceği taarruzun son düzeni sabah saat 04.30’da tamamlanmış; Mustafa Kemal, askerlerine saldırı düzenine geçmeleri emrini vermiştir: “Askerler! Karşımızdaki düşmanı mağlup edeceğimize hiç şüphe yoktur. Fakat siz acele etmeyin. Evvelâ ben ileri gideyim. Siz, ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birden atılırsınız.” Mustafa Kemal’in elindeki kırbaç sesiyle harekete geçen Türk kuvvetleri, saat 04.45 dolaylarında dalgalar halinde düşman kuvvetlerine taarruz etmektedir. 6 Ağustos 1915 tarihinde General Ian Hamilton öncülüğünde başlatılan saldırı, Mustafa Kemal’in askeri dehasının ürünü olarak 10 Ağustos günü Türk zaferiyle sonuca erdirilmiştir. 21 Ağustos 1915 tarihinde bölgedeki düşman taarruzları doruk noktasına ulaşmış olsa da başarıya ulaşamamış ve İtilaf Devletleri’nin Çanakkale Cephesi’nden tahliyesine sevk edecek süreci hızlandırmıştır. Bu mücadeleler sonrası “Anafartalar Kahramanı” olarak ünlenen Mustafa Kemal, düşman kuvvetlerinin bölgedeki çaresizliklerini üslerine aktarmış ve kaçacaklarına yönelik fikir birliği kurmak istemiştir. Zira Mustafa Kemal, son bir taarruz ile düşmanın yok edileceğini belirtmiş olsa da saldırı için olumsuz cevap almıştır. Mustafa Kemal Anafartalar, Arıburnu ve Conkbayırı’nda yaptığı üstün hizmetler sonrası Gelibolu Yarımadası’ndaki görevinden 10 Aralık 1915 tarihinde ayrılmıştır. 

Çanakkale Cephesi’nde kazanılan net Türk zaferi sonrası, başta Mustafa Kemal olmak üzere tüm askerin ve ulusun morali düzelmiş ve kendine güveni tekrar tesis edilmiştir. Mustafa Kemal, Çanakkale’den sonra önce İstanbul’a daha sonra ise arkadaşı Fethi Bey’in (OKYAR) yanına, Sofya’ya geçmiştir. Çanakkale’den Edirne’ye nakli gerçekleştirilen 16. Kolordu Komutanlığı’na 14 Ocak 1916 tarihinde atanmıştır. Doğu Cephesi’nin kritik durumu sebebiyle 16. Kolordu, II. Ordu’ya bağlanmış ve Mustafa Kemal Doğu Cephesi’ne hareket etmiştir. Yolda olduğu 27 Mart 1916 tarihinde Tuğgeneral rütbesine terfi ederek Bitlis hattına yönelmiştir. Ruslarla yapılan mücadeleler sonrası yaşananları anlamak, olumsuzluklara tepki göstermek ve bir daha düşmana göz açtırmamak üzere analizlerde bulunmuş; 7 Mart 1917 tarihinde II. Ordu Komutanlığı’na görevlendirmesi çıkmıştır. 10 Mart 1917 tarihinde Bağdat’ın İngilizler tarafından ele geçirilmesi üzerine Yıldırım Orduları Grubu kurulmuştur. Mustafa Kemal, 5 Temmuz 1917 tarihinde Yıldırım Orduları Grubu içinde bulunan VII. Ordu Komutanlığı’na tayin edilmiştir. Fakat daha sonra istifa ederek İstanbul’a dönmüştür. 16 Ağustos 1918 tarihinde VI. Mehmed (Sultan Vahdettin), Mustafa Kemal’i tekrar VII. Ordu Kumandanlığı’na tayin etmiş ve 26 Ağustos’ta Halep’e ulaşmıştır. Başarıları üzerine padişah tarafından Mustafa Kemal’e “Fahri Yaverlik” unvanı verilmiştir. 30 Ekim 1918 tarihinde Mondros Mütarekesi’nin[7] imzalanmasından sonra Mustafa Kemal, 13 Kasım günü İstanbul’a gelmiştir. Haydarpaşa Tren İstasyonu’na indiğinde İstanbul Boğazı’na demir atmış bulunan İtilaf Devletleri filosunu görmüş ve bu manzara karşısında ünlü “Geldikleri gibi giderler” sözünü söylemiştir. Türk coğrafyası için sancılı günlerin geçtiği bu süre zarfında, 18 Ocak 1919 tarihinde Paris Barış Konferansı toplanmıştır. Alınan kararlardan ve imzalanan antlaşmalardan sonra İngilizler Filistin, Musul, Mısır ve Kıbrıs’ı; Fransızlar Suriye ve Adana ile çevresini; İtalyanlar Antalya ve çevresi ile Oniki Adaları; Yunanlılar ise Trakya, İzmir ve Ege Adalarını işgale başlamak için bekledikleri fırsatı yakalamışlardır. Nitekim İstanbul’un İtilaf Devletleri askerleri tarafından işgal edilmeye başlanması, Mustafa Kemal’i derinden etkilemiş; milli mücadele yürüyüşüne başlamıştır.

İşgaller sonrası Anadolu’da yaşanan kargaşalar ve huzursuzluklar Karadeniz bölgesini de etkisi altına almış, Türklerin gayr-i müslim tebaaya karşı saldırılarda bulunduklarına dair asılsız haberler yayılmış ve bu maksatlarla İtilaf Devletleri kuvvetleri, Türk topraklarına el koymak için işgal operasyonlarına meşruluk kazandırmaya çalışmıştır. 30 Nisan 1916 tarihinde Sultan Vahdettin’in ataması ile bölgedeki hâkimiyeti sağlamak için Mustafa Kemal, 16 Mayıs 1919 tarihinde Bandırma Vapuru ile saat 16.00’da İstanbul’dan ayrılmıştır. Beraberindeki 17 kişi ile birlikte 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, Nutuk’ta ülkenin genel durumunu “Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu topluluk yenilmiş, Osmanlı ordusu her yanda zedelenmiş, koşulları ağır bir ateşkes anlaşması imzalanmıştır. Büyük Savaşın uzun yılları boyunca ulus yorgun ve yoksul durumda. Ülkeyi genel savaşa sürükleyenler, kendi yaşamlarının kaygısına düşerek, yurttan kaçmışlar. Padişah ve Halife olan Vahdettin, soysuzlaşmış, kendini ve yalnız tahtını koruyabileceğini umduğu alçakça önlemler araştırmakta. Damat Ferit Paşa’nın başkanlığındaki hükûmet, güçsüz, onursuz, korkak; yalnız padişahın isteklerine uymuş, onunla birlikte kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma boyun eğmiş. Ordunun elinden silahları ve cephaneleri alınmış ve alınmakta. İtilaf Devletleri, ateşkes anlaşması hükümlerine uymayı gerekli görmüyorlar. Birer uydurma nedenle, İtilaf Devlet donanmaları ve askerleri İstanbul’da. Adana ili Fransızlar; Urfa, Maraş, Antep İngilizlerce işgal edilmiş. Antalya ve Konya’da İtalyan birlikleri, Merzifon’la Samsun’da İngiliz askerleri bulunuyor. Daha sonra, sözümüze başlangıç olarak aldığımız tarihten dört gün önce, 15 Mayıs 1919’da İtilaf Devletleri’nin uygun bulmasıyla Yunan Ordusu İzmir’e çıkarılıyor” cümleleriyle izah etmiştir. 25 Mayıs 1919 tarihinde Havza’ya geçerek İzmir, Manisa ve Aydın gibi bölgelerde Yunanlılara karşı yapılan mitinglerin devamını istemiştir. Milli gösterilerin kasaba ve köylerde yapılmasını beyan etmiş ve Havza Genelgesi’ni yayınlamıştır. Ulusal direnişi yaymak ve güçlü kılmak için 21-22 Haziran 1919’da Amasya Tamimi, 23 Temmuz-7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum Kongresi ve 4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında Sivas Kongresi tertiplenmiştir. Bu süreç içinde 8 Temmuz 1919 tarihinde müfettişlik görevi son bulmuştur. Askerlik mesleğinden ve müfettişlik görevinden istifa ettikten sonra gerçekleştirdikleri, İtilaf Devletleri’ni ve bilhassa İngilizleri son derece rahatsız etmiş; Kuva-yı Milliye’nin teşkilatlandırılması ve işgalcilere karşı ilk çatışmaların organizasyonunu sağlamıştır. Sivas Kongresi’nden sonra yaşanan gelişmeler, Türk topraklarının kurtuluşuna giden süreci adım adım hızlandırmış ve Meclis-i Mebûsan’ın toplanması ile birlikte Misak-ı Milli kabul edilmiştir. Bu karar sonrası İstanbul 16 Mart 1920 tarihinde resmen işgal edilmiş ve 11 Nisan 1920 tarihinde de Osmanlı Mebûsan Meclisi dağıtılmış olsa da Mustafa Kemal, 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni açmıştır. Meclisin açılması ile birlikte vatanın ve milletin kurtuluşu için tek otorite, meclis olmuştur. Mustafa Kemal ile beraberindekilere karşı örgütlenen cemiyetlerin yapmış oldukları faaliyetler, işgallere karşı yapılan mitingleri durduramadığı gibi Türk Kurtuluş Savaşı’nın gerçekleşmesine de mâni olamamış; üstün liderlik vasfı ve zekâsı ile düşmana karşı kurtuluş savaşını başlatmıştır.

Anadolu coğrafyasını etkisi altına alan işgaller ve Sevr Antlaşması maddelerini hayata geçirmek için çaba gösteren düşman kuvvetlerine karşı Güney, Doğu ve Batı cephelerinde yürütülen savaşlarda, üstünlük Türk milletinin olmuştur. Mustafa Kemal, 22 gün 22 gece süren Sakarya Meydan Muharebesi’nde Anadolu’nun coğrafi şartlarından faydalanmış ve 13 Eylül 1921 tarihinden itibaren Sakarya Irmağı’nın doğusunda düşmana rastlanılmamıştır. Sakarya’da kazanılan zafer memlekette büyük bir sevinçle karşılanmış ve 19 Eylül 1921 tarihinde Büyük Millet Meclisi tarafından Mustafa Kemal’e “Gazilik ve Mareşallik” unvanı verilmiştir. Düşmanın Türk topraklarından atmak ve topyekûn zafere ulaşmak için aylar süren taarruz hazırlığı yapıldıktan sonra 26 Ağustos sabahı 05.30’da Türk topçu ateşiyle Büyük Taarruz (Başkomutan Meydan Muharebesi) başlamıştır. 30 Ağustos’a kadar geçen süre içerisinde bütün düşman kuvvetleri kuşatılmıştır. Düşmanın canını kurtarmak için İzmir’e çekildiği sırada Mustafa Kemal “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz! İleri” emriyle Yunan ordusu Türk topraklarından sürülmüştür. 18 Eylül 1922 tarihinde Batı Anadolu’daki tüm Yunan unsurları Türk sınırları dışına çıkarılmıştır. 11 Ekim 1922 tarihinde Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalanmış, zafer Türk milletinin olmuş ve Osmanlı Devleti hukuken sona ermiştir. Saltanatın kaldırılışı (1 Kasım 1922), Lozan Barış Görüşmeleri (24 Temmuz 1923), Halk Fırkasının Kuruluşu (11 Eylül 1923) ve Ankara’nın Başkent oluşu (13 Ekim 1923) sonrası, 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhuriyet ilan edilmiştir. Mustafa Kemal, 29 Ekim 1923 tarihinde Cumhurbaşkanı seçilmesiyle askeri görevi sona ermiş ve taktikleri, cesareti, liderliği ile Türk Milleti’nin gönlünde taht kurmayı başarmıştır. 3 Mart 1924 tarihinde Halifelik kaldırılmış; Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda atılan ekonomik, sosyal, kültürel, askeri ve siyasal adımlar ile Türk vatanı küllerinden doğmuştur. Soyadı Kanunu kapsamında 2587 sayılı kanunla 24 Kasım 1934 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal’e ATATÜRK soyadı verilmiştir.

Başkomutan Mustafa Kemal ATATÜRK, kazandığı zaferlerle Türk tarihini taçlandırmış, Türk ordusunun kahraman komutanları ile birlikte ulusunun makûs talihini yenmiş, Türk milletine modern Türkiye ve Cumhuriyet armağan etmiştir. Atatürk, 10 Kasım 1938 tarihinde Perşembe günü sabahı saat 09.05’te İstanbul Dolmabahçe Sarayı’nda gözlerini ebediyete kapatmıştır.

KAYNAKÇA

AKŞİN, Sina: İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele, C.1-2, İş Bankası Kültür Yayınları, 2013.

ALBAYRAK, Muzaffer – YILMAZER, Tuncay Sorularla Çanakkale Muharebeleri 1, Yeditepe Yayınları, İstanbul, 2007.

ATATÜRK, Gazi Mustafa Kemal: Anafartalar Muharebatına Ait Tarihçe. Yay. İĞDEMĠR, Uluğ, Ankara, 1990

ATATÜRK, Gazi Mustafa Kemal: Arıburnu Muharebeleri Raporu Yayına Hazırlayan: İĞDEMiR, Uluğ, Ankara, 1990.

ATATÜRK, Gazi Mustafa Kemal: Nutuk (1919-1927), Yapı Kredi Yayınları, 2016.

ATAY, Falih Rıfkı: Çankaya, Pozitif Yayıncılık, İstanbul, 2013.

BAYUR, Yusuf Hikmet: Atatürk, Hayatı ve Eseri, Ankara, 1990.

KARATAŞ, Murat, 27. Alay Harp Ceridesi’ne Göre Çanakkale Cephesi Kara Muharebeleri’nin İlk Günü (25 Nisan 1915), Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı / The Turkish Yearbook of Gallipoli Studies, Yıl.6, S. 6-7, Bahar-Güz 2008.

KARATAŞ, Murat, Çanakkale Savaşları’nda Lağım Muharebeleri, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı / The Turkish Yearbook of Gallipoli Studies, Yıl. 6, S. 6-7, Bahar-Güz 2008.

KARATAŞ, Murat, Gelibolu Cephesinde İki Heyet, Çanakkale Savaşları’nın 91. Yılı Anısına, 2006

KARATAŞ, Murat, Haritalarla Çanakkale Savaşları: Gelibolu Yarımadası Kuzey Bölgesi Kara Muharebeleri, (Osmanlı Kaynaklarına Göre) I.Kısım, Nobel Yayın Dağım, Ankara, 2007.

KARATAŞ, Murat, Mehmed Celaleddin, Harbi Umûmî’de Çanakkale Muhârebât-ı Berriyesi: Kumkale Muhârebâtı, Nobel Yayın Dağıtım Ankara, 2007.

KINROSS, Lord: Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu, Altın Kitap Yayınları, İstanbul, 2015.

LARCHER, Maurice, Büyük Harp’te Türk Harbi: Çanakkale Seferi, Çev.Bursalı Mehmed Nihad, Yay. Haz. Murat Karataş, Çanakkale: Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, 2008.

LEWIS, Bernard: Modern Türkiye’nin Doğuşu, Arkadaş Yayıncılık, 2015.

MANGO, Andrew: Atatürk, Remzi Kitabevi, 2004.

OGLANDER, C. F. Aspinal: Büyük Harbin Tarihi: Çanakkale Gelibolu Askeri Harekâtı, 2 Cilt, Arma Yayınları

SANDERS, Liman von, Türkiye’de Beş Sene: Bir Alman Paşasının Çanakkale ve Filistin Hatıraları, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2006.

SELAHADDİN Adil Paşa, Çanakkale Cephesinden Mektuplar-Hatıralar, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2007.

ÜNAYDIN, Ruşen Eşref: Anafartalar Kahramanı Mustafa Kemal ile Mülâkat, İstanbul.


[1] Lise derecesindeki okullara verilen isim

[2] İyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı ayıracak durumda olan. Ayırtman. Sınavlarda, soruların hazırlanmasında, sınavın yapılmasına, notların verilmesine katılan görevli kimse.

[3] Teğmen

[4] Kıdemli Yüzbaşı

[5] Mareşal

[6] Akdeniz Boğazı Bileşik Gücü

[7] Ateşkes

Ayrıca Kontrol Et

ÇANAKKALE MERKEZ HASTANESİ’NİN BOMBALANMASI

Yayına Hazırlayan: Ömer GÖN Her savaşta olduğu gibi cephede bir tarafın öldürmeye çalışması ve cephe …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.