Yayına Hazırlayan; Göktuğ KÜÇÜKÇOBAN
Anafartalar’da ve Seddülbahir’deki Büyük Merasim
Bugün (22 Temmuz 1936), Seddülbahir’de Mehmet Çavuş Abidesi’nde İngiliz ve Fransız mezarlıklarında üç büyük tören yapıldı. Bu merasime kafile kafile köylüler, İstanbul’dan gelenler, Çanakkaleliler ve Çanakkale Valisi ile memurlar iştirak ettiler.
Mehmetçiğin Abidesi Önünde
Motorlar ile karşı yakaya geçildi, evvela Anafartalar önünde Cesaret Tepesi’nde Mehmet Çavuş Abidesi’ne gidildi. Dakikalarca patlamamış bombalar, gülleler, delik deşik edilmiş topraklar arasından geçildi. Mehmet Çavuş Abidesi önünde ta Yalova’dan testiler ile ayran getirilmiş, köylü kızları, şehit anaları kalaylı maşrapalarla ayran ikram ediyorlardı.
Hanife adında bir şehit anası ateş yakıp oğlunun şehit olduğu yerde lokma döktü ve bunu Hasan’ıma dua edin diye davetlilere ikram etti.
Mehmet Çavuş’un mütevazı abidesinin üstü çelenklerle dolu idi, bu çelenklerin çoğu eski düşmanlarımız ve bugünkü samimi dostlarımız İngilizler tarafından konulmuştu. İngilizlerin ve Fransızların çelenkleri üzerinde: “Necip bir hasmın muhterem hatırası için, ölü kahraman Türklere, kahraman eski düşmanlarımıza” gibi güzel cümleler okunuyordu.
Çelenkler arasında Çanakkale’de bir kolunu bırakan General Guro (Gouraud)’nun da suni çiçeklerden yapılmış fevkalâde güzel bir çelengi dikkati üzerine çekiyordu.
Hazin ve Müessir Levhalar
Abidenin önündeki eski Çanakkale gazilerinin tezahürleri tüyleri ürpertici bir mahiyette idi. Bu tepe üzerinde yaralanmış eski muharipler göğüslerini açıp yaralarını birbirlerine gösteriyorlar ve parmaklarıyla etrafı işaretleyerek:
- İşte diyorlardı tam şu tümsek üzerinde yaralandım.
Şehit anaları, şehit kadınları, şehit kızları nişanlılarını burada veren artık yaşlanmış kızlar birer birer gelip Mehmet Çavuş’un taşını öptüler.
İki gözünü bu bayır üstünde kaybetmiş bir gazi yanındakilere rica etti:
- Görmüyorum beni Mehmet’in taşına götür.
Bir delikanlı gözleri görmeyen gazinin elinden tutarak Mehmet Çavuş’un taşına götürdü. Görmeyen eski muharip yüzünü sürerek kana kana ağladı.
Mehmet Çavuş’un En Yakın Arkadaşı Anlatıyor
Bu merasime abidenin kahramanı Mehmet Çavuş’un en yakın arkadaşı Yalovalı Ali Çavuş da gelmişti, göğsünde 7 yara taşıyan Ali Çavuş Çanakkale’de 27’nci Alay’ın İkinci Bölük’ünde harp etmiştir. Kendisi ile görüştüm bana Mehmet Çavuşu anlattı:
- Çok sıcak bir yaz günü sabahın saat sekizinde düşman burada yer altından kazdığı üç tünelle üç küçük sırtı birdenbire havalandırdı. Yer uçtu, 70 kişilik bir bölük bir dakikada şehit oldu. Bu sırada havaya püsküren toprakların altında yarı beline kadar kalmış genç bir nefer bağırıyordu:
- Kurtarın beni kurtarın. Bu sırada iri yağız bir adam koştu onu toprakların arasından çıkarırken bir şarapnel patladı; ikisi birden topraklar içine yığıldılar. İşte toprak altından genç neferi çıkarırken yaralanan bu kahraman sonra birçok hikâyelerini işittiğimiz Mehmet Çavuştu.
Ali Çavuş ile beraber merasime yine Mehmet Çavuş’un aziz arkadaşlarından Osman Çavuş da gelmişti.
Mısır Üniversitesi’nin Çelengi
Mehmet Çavuş’un abidesine Mısır Üniversitesi gençleri tarafından gönderilen defneden yapılmış güzel bir çelenk de koyuldu. Abidenin önünde nutuk söyleyen bir genç:
- Burada bir an geldi ki kan sel gibi aktı ve düşmanla aramızı bu kan seli ayırdı dedi. Bir aralık burada dövüşenler dediler ki: Mehmet Çavuş’un mezarı kazılırken burada bir kafatası ile bir matara çıktı. Mezarı abide yapmak için kazıyorduk. Kafatasının üstünde dokuz, matarasının üstünde tam on üç kurşun deliği vardı. Bu, Mehmet Çavuş’un başı ve matarası idi. Bir kafada 9, bir matarada on üç kurşun yarası olduğunu düşünürseniz buradaki kavganın dehşetini anlarsınız.
Çanakkale böyle 9 yerinden kurşunla kafatası, 13 yerinden kurşunlanmış mataralar gibi pek çok hatıralarla doludur.
Çanakkale Harp Müzesi
Çanakkaleliler bu harp hatıralarını bir araya toplayarak bir Çanakkale müzesi yapmaya karar vermişlerdir. Bu müzede Mehmet Çavuş’un 9 yerinden kurşunlanmış kafatası teşhir edilecektir. İstanbul’dan ve çok uzak yerlerden gelenler, burada her taşı vaktiyle ölenlerin kanıyla ıslanmış yerlerden birer çakıl aldılar. Bunları hatıra olarak saklayacaklardır. Dünkü merasimde şehit mezarlarından binlerce taş parçası alındı. Birçokları da hatıra olarak saklamak üzere yollarda buldukları bomba parçalarını aldılar.
Bombasırtı’nda
Bundan sonra kanlı muharebeler cereyan eden Bombasırtı’na gidildi. Davetlilere şu izahat verildi:
Burada iki tarafın siperleri birbirleriyle ancak yedi metre mesafe idi. İki düşman askerleri işte burada siperden sipere birbirlerine sigara, konserve atarlardı. Bu ikramlardan sonra birbirlerine kurşun yağdırırlardı. Aynı günde on defa İngilizlerin, aynı günde on defa Türklerin eline geçmiş müthiş bir harp sahnesidir. Bombasırtı’nda hala duran küflenmiş konserve kutusu yığınları vardır.
İngiliz Mezarlığını Ziyaret ve Çelenk
Kafile bundan sonra fevkalâde masrafla yapılmış İngiliz mezarlığına gitti. Türkiye’deki İngiliz mezarlıkları komisyonu murahhası Wellington bizi karşıladı. İngiliz mezarlığı fevkalâde idi. Büyük mezarlıktan başka burada İngilizlerin 36 abidesi daha var. İngiliz mezarlarının hepsinin üstünde ölülerin isimleri, rütbeleri yazılı. M. Wellington’a sordum:
- Ölülerin hüviyetlerini nasıl tespit ettiniz?
- Toprağı kazdık, iskeletler birer birer bulduk. İngiliz ordusunda bir usul vardır. Her asker kolunda bir bakır levhada bir numara taşır. İskeletlerin birçoklarının kollarında bu numaraları bulduk. Numaralardan da hüviyetlerini öğrendik. Burada İngiliz abidesine büyük bir çelenk koyuldu. Çelengimizin üstünde:
“Kahraman düşmanlarımıza” ibaresi yazılı idi. Güzel bir nutuk söylendi. M. Wellington bu nutuk ve çelenkten gözleri yaşaracak derecede heyecanlandı. Eski Çanakkale muharipleri eski düşmanlarının mezarları önünde bir dakika sükût ettiler. M. Wellington bana anlattı: Bizim mezarlarımızda tam 35.000 İngiliz ölüsünün kemikleri yatıyor. Burada ölenlerin çoğu Avusturalya ve Yeni Zelandalı oldukları için ta Avusturalya ve Yeni Zelanda’dan buraya çelenkler gönderiyorlar. Hüviyeti tespit edilmeyen ölüler için dikilen abidenin üstüne İngiliz edibi Rudyard Kipling’in “Onların adı ebediye yaşar” cümlesi yazılıdır. Bu abideye o kadar çok çelenk konulurmuş ki birçok çiçekler kuruduktan sonra yakılır ve külleri mezarlarının üstüne serpilirmiş. Nişanlısı burada yatan bir İngiliz kızı her sene muayyen günde ve tek başına Londra’dan gelip saatlerce sevgilisinin taşı üstünde ağlar ve dönermiş. John adında bir genç zabit vekilinin mezarını ayrıca ziyaret ettik.
Fransız Mezarlığında
Bundan sonra Fransız mezarlığına gittik. Burada da Victor Hugo’nun bir kitabesinin altında: “2249’unun hüviyeti malûm, 15.000’i meçhul Fransız yatıyor.” Abidenin üstünde gayet iri harflerle: “Hatıraları bizlere ve onlar ebediyete yatıyor.” Fransız ölülerinin mezarlarını da yine: “Kahraman düşmanlarımıza” cümlesi yazılı büyük bir çelenk konuldu, nutuklar söylendi. Fransız mezar bekçileri bizim eski muhariplere soğuk sular ikram ettiler.
Hikmet
Feridun Es[1]
[1] Akşam Gazetesi, 23 Temmuz 1936, s.2.