Hazırlayan: Onur KUŞKU
19 Ocak 1882 tarihinde İstanbul’da doğmuştur. Babası Amiral Adil Paşa’dır. Büyük kardeşi Muzaffer, babasının izinde bahriyeye bağlanmış olsa da kendisi topçu subayı olarak kara ordusuna katılmıştır. İstanbul Harp Okulu’ndan 1899 yılında Teğmen olarak çıkan Selâhattin Adil Bey, akabinde Harp Akademisi’ne (Erkan-ı Harbiye Mektebi) girmiş; 1902 yılında Kurmay Yüzbaşı olmuştur. 1905 yılında Şam’da bulunan 5. Ordu’ya tayin edilen Adil Bey’in kısa süre sonra tekrar tayini çıkarak Selanik’e geçmesi ve 3. Ordu’ya katılımı gerçekleşmiştir. 1906 yılında öğretmen yardımcısı olarak görev yapacağı Mekteb-i Harbiye’ye; İstanbul’a gelmiştir. 31 Mart İsyanı’nı bastırmak için görevde de bulunan Selâhattin Adil Bey, 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Osmanlı Devleti’nin yaşadığı iç ve dış tüm sorunları çağdaşı olarak analiz etmiş; askerlik yaşamı da buna mukabil oldukça hareketli geçmiştir. Askeri ataşe olarak vatanına hizmet için yurt dışı görevine çıkan Selâhattin Adil Bey, 1910-1911 yılları arasında sürdürdüğü Bükreş (Romanya) Ataşeliği görevini tamamlamış; Bingazi sevkiyatı için çağırıldığı Kahire’de 1911-1912 yılları arası bulunmuş ve Türk-İtalyan Harbi’nde görev yapmıştır. Trablusgarp Savaşı sonrası askerlik yaşamı Balkan Savaşları’na katılım göstererek devam etmiştir. Balkan Savaşları’ndan alınan ağır sonuçlar kendisini son derece üzmüş ve 25 Temmuz 1913 günü tekrar Bükreş’teki askeri ataşelik görevine dönmüştür. Burada 10 Ağustos 1913 tarihine dek kalacak; Balkan Savaşları’nın etkisiyle askeri ataşelik görevinden istifa etme fikri doğacaktır. Keza tüm bu süreç zarfında askerlik mesleğinden de istifa etme düşüncesine kapılan Selâhattin Adil Bey, içinde bulunduğu buhran ile İstanbul dönüş yoluna geçmiştir.
Selâhattin Adil Bey, İstanbul’a döndükten sonra yaşamında bir takım değişikler olmuştur. Bu gelişmelerden en önemlisi kuşku yok ki evliliğidir. Dr. Hüseyin İhsan Bey ve Hatice Hanım’ın kızları Fazile Siret Hanım ile 11 Eylül 1913 tarihinde evlenmiştir. Bu evlilikten daha sonra bir erkek ve iki kız çocuğu olacaktır. Bir diğer gelişme ise, Genelkurmay Karargâhına yapılan atamasını Balkan Savaşları’na yönelik bir değerlendirme yaptığı için kabul etmeyişi olmuştur. Osmanlı Devleti’nin Bulgaristan ile yaptığı İstanbul Antlaşması (16-29 Eylül 1913), Selâhattin Adil Bey’i Bulgar Sınırı Düzeltme Komisyonu Üyeliği ve Karargâh Subaylığı görevine taşımıştır. II. Balkan Savaşı esnasında Edirne’nin geri alınması gazete manşetlerine “İkinci Büyük Bayram” olarak atılmış; Selâhattin Adil Bey’in moral ve motivasyonu geri gelmiştir. Türk ordusunun güçlendirilmesi için görevlendirilen Alman subaylarının genç bir kadro oluşturulması yönelik Osmanlı Devleti’ne sundukları teklife mukabil 15 Aralık 1913 tarihinde Selâhattin Adil Bey, Genel Karargâh Kurmaylığı 2. Şubesi’nde göreve başlamıştır. Daha sonra şube müdürlüklerine Alman subayların atanması ve Türk subayların müdür yardımcılığı görevlerine taşınması ile 4 Ocak 1914 tarihinde 4’üncü Sahra Topçu Şube Müdürlüğü görevini isteyerek kabul etmiştir. Cihan Harbi arifesinde ilk Batı ziyaretini gerçekleştiren Selâhattin Adil Bey önce Essen Krupp Fabrikası’na daha sonra ise sırayla Liege (Belçika) Kokril İmalathaneleri, Torino (İtalya) Spezia silah ve cephane fabrikaları ve Fransa’da Schneider top fabrikalarında teknik analizlerde bulunmuştur. 28 Haziran 1914 tarihinde Cihan Harbi fitilini ateşleyecek Avusturya veliahdının öldürülmesi ve başlayan harbe karşı Osmanlı Devleti’nin seferberlik ilanı ile yapılan atamalar neticesinde, 15 Ağustos 1914 tarihinde yeni görevine atanmıştır. Bu görev Müstahkem Mevki Kurmay Başkanlığı olmuş ve Çanakkale’ye hareket etmiştir.
Cevat Paşa’nın (Çobanlı) Müstahkem Mevki Komutanlığı ve Selâhattin Adil Bey’in Müstahkem Mevki Kurmay Başkanlığı görevlerine atanmaları sonrası Boğaz savunması için çalışmalar başlamıştır. Bu çalışmalar Boğazlar Genel Komutanlığı’na getirilen (1914 Eylül) Amiral von Usedom ve Çanakkale Boğazı Başkomutanlık Delegesi Korgeneral Merten birlikteliğinde gerçekleştirilmiştir. Boğaz savunması topçu bataryaları ve mayınlara dayanmakta; Selâhattin Adil Bey’in topçu subayı olması sebebiyle analizleri ve etkili çözümleri önemli görülmektedir. Alman subaylar ile birlikte müşterek bir şekilde çalışan ve düşmanın Boğazlar’a girişini engelleyerek İstanbul’a bir tehdit oluşturmasının önünü kesmek için çaba gösteren Selâhattin Adil Bey, işinde çalışkan ve ilişkilerinde uyumlu mizacıyla tanınmıştır. Selâhattin Adil Bey bu süre zarfında eşini ve çocuğunu da Çanakkale’ye getirmiştir. 1915 yılının ilk aylarında Çanakkale’ye ulaşan Siret Adil Hanım ve bebeği, çok uzun kalamadan (düşmanın Boğaz’a saldırma hazırlıkları sebebiyle) İstanbul’a geri dönmüştür. Bu süreçte Selâhattin Adil Bey ve eşi mektuplaşmalar ile iletişim kurmaya devam etmiştir. 19 Şubat 1915 tarihinde harekete geçen İtilaf Devletleri filosu, Boğaz giriş istihkâmlarına saldırıya başlamıştır. Selâhattin Adil Bey, 18 Mart 1915 tarihine dek devam eden ve 35’i bulan Boğaz’ı geçme teşebbüsünü engelleyecek hamlelerde bulunmuş ve üzerine düşen tüm görevi gayretle icra ederek Çanakkale’yi düşmandan korumuştur.
Selâhattin Adil Bey, 18 Mart günü sabahın erken saatlerinde Kumkale’nin güneyindeki Yenişehir gözetleme noktasından düşman filosunda hareketler görüldüğü raporunu almış; asıl saldırının başlayacağı anlaşıldıktan sonra birçok noktadan “Allah-u Ekber” nidalarının duyulduğunu ve ezanın okunduğunu anlatmıştır. 18 Mart günü Cevat Paşa’nın Gelibolu’ya gelen Esat Paşa’yı (Yanyalı) ziyaret ve Bolayır istihkâmlarını teftiş etmek üzerehareket etmesi sonucu erken saatlerde yaşanan hareketlilik kendisine telgraf vasıtasıyla iletilmiştir. Selâhattin Adil Bey, karargâhtakiler ile gözetleme noktalarına geldiklerini ve kendisinin makaslı dürbün ile düşmanın hareketlerini izlediğini söylemiştir. Boğaz’a giriş yapan 16 Zırhlı ile birlikte kruvazörler, destroyerler ve yardımcı gemilerden oluşan filonun Seddülbahir ve Kumkale Tabyaları’na salvolar yaptıklarını, saat 10.30 itibariyle Queen Elizabeth başta olmak üzere onu takip eden filonun savaş nizamı ile ilerlediklerini; saat 11.15’te Queen Elizabeth ile yanındakilerin Anadolu Hamidiye ve Kilitbahir Tabyaları’nı ateş altına aldıkları ve öğleden önce Çimenlik Kalesi’nde bir patlamanın gerçekleşmesi sonucu yangın çıktığı gelişmeler durumu ciddileştirmiştir. Cevat Paşa’nın dönüşüne kadar geçen süre zarfında ise Dardanos’ta Yüzbaşı Hasan ve Teğmen Mevsuf şehit olmuş; 13.30’dan sonra Agamemnon ve Inflexible Çanakkale Boğazı’ndan geriye çekildiği haberi alınmıştır. Türk topçusunun ve mayın hatlarının son darbelerine maruz kalmaya başlayan düşman filosu ve özellikle içlerinden Bouvet’in, henüz Cevat Paşa Selâhattin Adil Bey’in yanına gelmeden, ağır bir yara alarak savaş dışı kalması; galibiyetin yakın olduğunu hissettirmiştir. Cevat Paşa’nın geri gelişi ile birlikte Selâhattin Adil Bey 14.30’a dek geçen süreyi “sabahtan beri taşımakta olduğum manevi sorumluluk yükünü, birkaç dakika sonra gözetleme yerine gelmiş olan Cevat Paşa’ya iyi haberler atmış olmakla hem rahatlamış hem genel durumun ümit verici bir hal aldığını, görevimin de hafiflemiş bulunduğunu görmekle ayrıca memnun olmuştum” ifadeleriyle anlatmıştır. 16.30 itibariyle düşman filosu boğazdan tamamıyla çıkmak için harekete geçmiş ve kazanılan kesin Türk zaferine karşı Selâhattin Adil Bey “Hepimiz bu büyük günün zaferinden dolayı kumandanımızı usule göre tebrik ediyorduk. Gerçek düşünülecek olursa bu ve bu gibi başarılar, kişilerin rolleri ne olursa olsun, katılanların müşterek eseridir. Bunda en büyük pay, şüphesiz en ağır ve en tehlikeli durumlar karşısında kutsal vatan için hayata veda edinceye kadar büyük bir sükûn ve tevazu içinde görevlerini yapmaya çalışmış olan şehitlere aittir” cümlelerini kullanarak; milletin fedakârlığının şahısların rolünden daha üstün olduğuna vurgu yapmıştır.
Müttefik Donanma’nın 18 Mart 1915 tarihinde Çanakkale Boğazı’nı geçme girişiminin başarısızlığa uğraması ile İstanbul’a ulaşmak için yeni bir plan ortaya konmuş; 25 Nisan 1915 tarihinde İtilaf Devletleri kuvvetleri tarafından amfibi çıkarma yapılarak hem Boğaz’ın kontrolünün sağlanması hem de İstanbul’un ele geçirilmesi hedeflenmiştir. Bu hamleye karşı Genelkurmay gerekli önlemleri almış ve yeni tertiplenmeye geçilmiştir. Selâhattin Adil Bey’in de oluşumunda yer aldığı 5. Ordu’nun görev sahası Enez-Edremit/Akçay İskelesi çizgisi olmak üzere 350 kilometreye çıkarılmıştır. Yapılan değişiklikler ve atamalar sonrası Selâhattin Adil Bey, İzmir’den Erenköy’e gelen ve Albay Fevzi Bey’in yerine geçeceği 4. Kolordu 12. Tümen’e 28 Nisan 1915 tarihinde atanmış; 23 Mayıs 1915 tarihinde tümeniyle cephe hattına geçerek Güney Grubu muharebelerine katılmıştır. Kirte Muharebeleri’nde düşmanı püskürtmesi ve ağır kayıplar verdirmesi önemli başarılar olmuştur. Denetlemelerde bulunan Enver Paşa, 12. Tümen’in savunma ve taarruz hareketlerini izlemiş; Selâhattin Adil Bey’in komutasındaki Türk askerlerine duyduğu hayranlık ve takdirlerini iletmiştir. Zığındere Muharebeleri’nden sonra 12. Tümen yerini 4. Tümen’e devretmiş; grup yedeği olarak Karatepe-Tiryandafil Çiftliği arasındaki kıyı bölgesinin gözetlenmesine görevlendirilmiştir. Ancak 22. Alay bırakılarak Saros Grubu’na katılması emredilmiş; Güney Grubu’ndan ayrılarak Bolayır’a hareket etmiştir. Selâhattin Adil Bey, 12. Tümen Komutanı olarak Güney Grubu’nda II. Kirte, III. Kirte, I. Kerevizdere ve Zığındere Muharebeleri’nde düşmana karşı mücadele etmiş; kuvvetlerinin büyük bölümünü kaybetmiştir. 12. Tümen aldığı emir ile merkezi Gelibolu’da bulunan Saros Grubu’na katılmıştır. Kuzey Grubu’nda Anafarta Muharebeleri’ne katılmış ve üstün başarılar sağlamıştır. 12 Eylül 1915 tarihinde gelen emir üzerine 13. Tümen’e atanmıştır. Selâhattin Adil Bey, Çanakkale Cephesi’ndeki deniz ve kara savaşlarına yönelik şu ifadeleri kullanmıştır:
“Çanakkale Savaşları, az zamanda yetiştirilen, gerek Balkan Savaşı’nda uğradığı yenilginin verdiği acıdan gelen ve bir kat daha artan duygusal vatanseverlik, gerek durumun memleketin geleceği için doğuracağı tehlikeli ve belki yurdun parçalanmasını gerektirecek haller, bütün ordu mensuplarını en yüksek fedakârlığı yapmaya sebep olmuş, en büyüğünden, en küçüğüne kadar bütün millet birbirine rekabet edercesine görevini yapmaya azmetmiştir. Bu düşünce ile ordumuzun muvazzaf ve yedek sınıfları bu uğurda hayatlarını feda etmeyi seve seve kabul etmişler, illet en seçkin ve yetişmiş evlatlarını Çanakkale siperlerinde bırakmış ve başarımızı sağlamıştır. Bu savaşlarda şehit ve yaralı olarak uğradığımız kayıplar 300 bine yakındır. Çanakkale Savaşları ayrım yapmaksızın bütün yabancı ülkelerde olduğu gibi, en seçkin bir yerde her zaman önünde saygı ile eğileceğimiz bir Meçhul Asker milli anıtı ihmal edilmiş ve onlara teşekkür borcumuz unutulup gitmiştir. Milli ülkü ve duygular ancak ölmeyen bu gibi milli anıtlarla yükselir ve milleti yükseltir.[1]
Selâhattin Adil Bey, Çanakkale Muharebeleri’nin ardından Doğu Cephesi’ne hareket etmiştir. 11’inci Kolordu’ya atanmış ve Rus saldırılarına karşı koymaya çalışmıştır. Doğu Cephesi görevi sonrası İstanbul’a dönen Selâhattin Adil Bey, 19 Ekim 1916 tarihinde tekrar Çanakkale’ye görevlendirmesi çıkmış ve 19. Kolordu Komutanlığı’na gelmiştir. Bu görevlendirmeden 1 ay sonra 18 Kasım 1916 tarihinden itibaren Trommer Paşa’nın yerine 17. Kolordu Komutanlığı’na atanmış; İzmir’e geçmiştir. 21 Kasım 1917 tarihinde ise tekrar Çanakkale’ye gelmiş ve Müstahkem Mevki Komutanlığı görevine başlamıştır. Mütarekeden Kurtuluş Savaşı’na kadar ki süreçte ikinci kez 17. Kolordu Komutanlığı’na atanmış olan Selâhattin Adil Bey, görev yaptığı İzmir’de işgal sürecini yaşayacak; bu süre zarfında Askeri Fabrikalar Müdürlüğü görevinde de bulunacaktır. 1920 yılında Kuvâ-yi Milliye oluşumunu güçlendirmek ve Çukurova Bölgesi’ndeki Fransız unsurlarının işgallerine son vermek için Adana Cephesi (Güney Cephesi Kumandanlığı) Komutanlığı’na atanmıştır. 1921 yılında ise Batı Cephesi’nde 2. Kolordu Komutanı olarak Sakarya Meydan Muharebesi’ne katılmış ve savaştaki üstün başarısı dolayısıyla Mirliva rütbesine terfi etmiş; Paşa unvanını almıştır. Selâhattin Adil Paşa, Büyük Taarruz ve Başkomutanlık Meydan Muharebesi’nde üstün yeteneği ile Türk askerini düşmana karşı iyi bir şekilde komuta etmiştir. Türk zaferinin inşasındaki her basamağa ismini yazdırmış ve Mudanya Mütarekesi’nden sonra İstanbul’a geçmiştir. Komuta ettiği 81. Alay, İstanbul’un kademeli olarak Türk birliklerine geçişini sağlamış; TBMM tarafından İstanbul Komutanlığı’na getirilmiştir. Türk Kurtuluş Savaşı sonrası İstiklâl Madalyası ile taltif edilmiştir. 1924 yılında emekliye ayrılmıştır.
Selâhattin Adil Bey, emeklilik sonrası iş yaşamına başlamış ve İstanbul’da kendi kurduğu tel kablo fabrikasındaki idarecilik günlerini başarıyla tamamlamıştır. 1950 yılında Adnan Menderes Hükümeti iktidara gelince Ankara Milletvekili olmuştur. Ancak Adnan Menderes’in politikalarını tasvip etmediği için istifa etmiştir. Geri kalan yaşamını İstanbul Boğazı’ndaki yalısında geçirmiş; 27 Şubat 1961 tarihinde vefat etmiştir.
KAYNAKÇA
Eda Karaca, 1915’te Çanakkale’de Düşmana Geçit Vermeyen 1918’de içi Sızlayarak Çanakkale’yi İngilizlere Teslim Eden Selahattin Adil Bey, Makale, Anafarta Dergisi, Sayı 10, Çanakkale, 2021.
Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Yayınları, Türk İstiklal Harbine Katılan Tümen ve Daha Üst Kademelerdeki Komutanların Biyografileri, Genelkurmay Başkanlığı Basımevi, Ankara.
İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu 1912-1922 Balkan-Birinci Dünya ve İstiklal Harbi, Türk Tarih Kurumu, Ankara, 2014.
Murat Kütükçü, Selâhattin Adil Paşa (1882-1961), Akdeniz Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmış Doktora Tezi, Antalya, 2012.
Muzaffer Albayrak, Çanakkale Deniz ve Kara Muharebelerin Katılmış Olan Yarbay Selahaddin Adil Bey’in Mektupları Üzerinden Çanakkale Savaşı’nı Değerlendirmek, Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, Cilt 14, Sayı 27-28, Makale, S.331-347
Selâhattin Adil Paşa, Çanakkale Cephesi’nden Mektuplar-Hatıralar, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2007.
Selâhattin Adil, Hayat Mücadeleleri, Yay.
Haz. Enver Koray, Zafer Matbaası, İstanbul, 1982.
[1] Çanakkale Muharebeleri’ne dair hatıranın anlatıldığı tarihte henüz Çanakkale Şehitler Abidesi inşa edilmediği için Selâhattin Adil Bey’in milli duygular ve temiz hisler içinde bahsettiği bu anıt projesi, Türk milletinin topladığı bağışlar ile Türk mimarları tarafından inşa edilmiştir.