Çanakkale Savaşı’nda yer almış Ankara’nın Koçhisar Kazasının Kaman Köyünden Oruç Oğullarından Kadir Oğlu Sadık’ın muharebedeki kahramanlık hikâyesi…
17 Ağustos 1915- Kerevizdere, Kurt Kuyuları
Harbin en müthiş ve en ateşli bir gününü yaşıyorduk. Düşmanın piyade ateşi, bombaları, alışkanlık nedeniyle artık bize doğal geliyor, hatta bir eğlence teşkil ediyordu. Üzerimizden geçen kurşunları hemen el ile tutacak gibi idik. Fakat bu defa düşman, ölüm fırtınaları koparan koca mermilerini o kadar büyük bir mesuliyetle üzerimize savurmuş ve o kadar çok top ve havan mermisi atmıştı ki, nasıl olup da siperlerimizin alt üst olmadığına onlardan çok biz hayret ediyorduk. Düşmana bu müthiş faaliyetlerini, yine bir makam ve bir şey kazandırmamakla nihayetlendiren gece bastırdı.
Biraz sonra bölüğümün 1’nci Takım Çavuş’u bana yaklaşarak;
-Efendim, dedi. Bizim takımdan Kadir oğlu Sadık, siperlerden fırladı. Düşmanın gündüz attığı top ve havan mermilerinin patlamayanlarını kucaklayıp düşman siperlerinin önüne götürüp, bırakıyor. Kendisine o kadar söyledik. Etme be Sadık, gel, tehlikelidir, dedik. Ama dinlemedi ve eliyle göstererek;
-İşte, bakın! dedi.
Gerçekten kahraman Sadık karanlıktan istifade ederek, top ve havan mermilerini düşman siperlerinin önüne taşıyor, yerleştiriyordu. Dönüşünde Sadık’ı çağırdım.
-Sadık, ne yaptın! dedim. Yarın yine bize atsın diye mi düşmana top ve havan mermisi taşıyorsun?
-Hayır, beyefendi. Onları kendi kazdıkları kuyuya düşüreceğim.
-Nasıl? Onlara cephane, mermi, top ve havan mermisi taşıyarak mı?
-Kusura bakma, beyefendi… Bana yarın sabaha kadar müsaade et, o zaman düşman siperlerinde kazdıkları kuyuları görürsün.
Maksadını anlamıştım. Bu fedakâr vatanperveri bakışlarımla ve bütün ruhumla takdir ve teşvik ederek, “Peki Sadık, göreyim seni” dedim.
18 Ağustos 1915
Şafak atar atmaz, düşmanın karşımızdaki iki siperinin müthiş sesler, gözleri tırmalayan infilâklarla alt üst olduğunu ve pek çok zayiat verdiği görülüyordu.
Kahraman Sadık, gece yerleştirdiği top ve hava mermilerini, tam isabetli atışlarıyla infilâk ettirmekte muvaffak olmuştu. Hemen yanına gittim. Ben ona “Aferin Sadık” diye takdir ve teşekkür etmek isterken o:
-Beyefendi bak, akşam dediğim kuyuları görüyor musun? diyor ve gülüyordu.
Akşama kadar yapılan hücumlarda hep Sadık’ın düşmana bir arslan gibi saldırdığını gördüm. Ne çare ki akşamüzeri hain bir kurşun onu yeni bir kahramanlığı sırasında topraklara serdi.
Yine, kendi kurşunuyla yaralanan bir düşman askerini ölümden kurtararak siperimize getirmek üzere iken, yan tarafından gelen bir kurşun, Sadık’a pek sevdiği şehitlik rütbesini kazandırdı.
Ne kadar gıpta edilecek bir durumdur ki, ölüm onu, hayattakilere yeni ve son bir kahramanlık ilavesine engel teşkil edememiştir.[1]
[1] Cepheden Mektuplar, Haz. Hülya Yarar-Mustafa Delialioğlu, Ankara: Milli Savunma Bakanlığı,1999.