Padişah V. Mehmed (Sultan Reşad)

Yayına Hazırlayan; Onur KUŞKU

(2 Kasım 1844 – 3 Temmuz 1918)

2 Kasım 1844 yılında İstanbul’da Çırağan Sarayı’nda doğmuştur. II. Mahmud’un torunu ve 31. Osmanlı Padişahı Sultan Abdülmecid’in oğludur. Annesi Gülcemal Kadın Efendi; V. Murad, II. Abdülhamid ve VI. Mehmed kardeşleridir. 1909-1918 yılları arasında imparatorluğu yöneten Sultan Reşad, babası Sultan Abdülmecid ve amcası Abdülaziz’in hükümdarlığı sürecinde rahat ve serbest bir yaşam sürmüştür. II. Abdülhamid tahta çıktığı zaman (1876) veliaht konumuna geçmiştir. Bu süre zarfında kendisine saray dışından görüşmelere izin verilmemiş ve gözetim altında tutulmuştur. Saray geleneklerine göre yetiştirilmiş; Arapça ve Farsça öğrenmiştir. Dini bilimlere yönelik eğitimler almış ve Mevlevilik kültürüne ilgisi taht yaşamı süresince devam etmiştir.

Sultan Reşad, 31 Mart Olayı sonucunda kardeşleri V. Murad ve II. Abdülhamid’in tahtta çıkışlarına benzer bir şekilde darbe ile tahtta çıkarılmıştır. İttihat ve Terakki üyelerinin sayıca üstün oldukları Meclis-i Umûmî-i Millî, II. Abdülhamid’i tahttan indirmiş; 27 Nisan 1909 tarihinde Sultan Reşad’ı geçirmiştir. Aynı gün Harbiye Nezareti’ndeki tören ile 65 yaşında çıktığı tahtta, dokuz yıl sürecek zorlu bir dönem yaşayacaktır. Bu bağlamda, Selanik’ten Mahmut Şevket Paşa komutasında yola çıkan Hareket Ordusu’nun İstanbul’a girişi ve isyanın bastırılmasının yeni bir fetih sayılması düşüncesi ile padişaha V. Mehmed unvanının verilmesi kararlaştırılmıştır. Ayan Ferik Sami Bey’in bu önerisi sonrası “Reşad” ismi yerine “Mehmed” isminin saltanat ismi olması kabul edilmiştir. Veliaht olduğu dönemlerde kapalı bir yaşam süren V. Mehmed, dönem şartlarının getirdiği buhranlı havaya karşı koyabilecek siyasi bilgiye ve tecrübeye sahip olmadığı ve yine genel durumu idare etmekte zorlandığı değerlendirilmiştir.

01ATFPFJ; Sultan Mehmed V Reshad – ruler of the Ottoman Turks

Taht yaşamı, İttihat ve Terakki üyelerinin etkisinde ve dokuz yılda toplamda on kez gerçekleşen hükümet değişiklikleri ile geçmiştir. Trablusgarp Savaşı (1911) ile başlayıp Arnavutluk’tan Yemen’e uzanan çatışmalar silsilesi, V. Mehmed’in hükümdarlık yıllarındaki sancılı günlerin kısa sürmeyeceğinin bir işareti olmuş; imparatorluk topraklarını etkisi altına alan iç ve dış sorunlar artış eğilimi göstermiştir. Söz konusu isyanlarda, Avrupalı emperyalist devletlerin Balkan halklarını kışkırtmalarının dışında İttihatçıların düzeni sağlayacak önlemleri hayata geçirememesinin de etkisi büyüktür. Özellikle Arnavutluk isyanının şiddet kullanılarak bastırılmaya çalışılması, Avrupalı merkezi devletler güdümündeki Balkan ayrılıkçılarının gücüne daha da ivme kazandırmış; Rum-Ortodoks Kilisesi’nin ayrılması ve Balkan devletlerinin kendi millî kiliselerini kurmaları ile birlikte ise Balkan Savaşları’nın fitili ateşlenmiştir. Bağımsızlıklarını ilan eden Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ henüz Trablusgarp Savaşı’nda (1911) İtalyanlara karşı mücadele veren Osmanlı Devleti’ne karşı I. Balkan Savaşı’nı başlatmışlar; imparatorluk topraklarındaki ayrılıkçı hareketlerin sonuçları somutlaşmaya başlamıştır. Uşi Antlaşması’nın (18 Ekim 1912) imzalanmasına yol açan bu savaş ilanı, Trablusgarp’ın yitirilmesine sebebiyet vermiş; I. Balkan Savaşı, sonuçları itibariyle imparatorluk için büyük bir hezimet olmuştur. Suların durulmadığı Balkan coğrafyasında bu kez de Osmanlı Devleti’nden aldıkları toprakları paylaşamayan Yunanistan, Sırbistan ve Romanya; Bulgaristan’a savaş açmış ve II. Balkan Savaşı (16 Haziran 1913 – 18 Temmuz 1913) başlamıştır. Osmanlı Devleti bu noktada kaybettiği toprakları geri kazanma umuduyla Bulgaristan’a savaş ilan etmiş; Edirne Bulgaristan’dan geri alınmıştır (21 Temmuz 1913). V. Mehmed, Cihan Harbi’ne giden süreçteki savaşlar ve iç siyasi gelişmeleri kontrol etmekte güçlük çekmiştir. Edirne’nin Bulgaristan’dan kurtarılışı orduya güveni arttırmış; askerin geri kazanmaya başladığı nüfuz Enver Bey’in Harbiye Nazırlığı yolunu açmış ve V. Mehmed’in damadı da olan Enver Bey, 3 Ocak 1914 tarihinde Harbiye Nazırı olmuştur. Cihan Harbi arifesinde gerçekleşen Mayıs 1914 seçimleri ve seçim sonrası Enver, Cemal ve Talat Beylerin kontrolü tamamen kendilerinde toplaması, Padişah V. Mehmed’i onay verme mekanizmasından başka bir duruma taşımamıştır.

Osmanlı Devleti’nin 2 Ağustos 1914 tarihinde Almanya ile yaptığı gizli bir antlaşma, savaşa giden yoldaki ilk büyük adım olmuş; 3 Ağustos günü seferberlik ilan edilmiş ve 4 Ağustos günü Çanakkale Boğazı’na ilk mayın hattı dökülmüştür. V. Mehmed döneminin bir diğer dış politika krizi, İngiltere ile yaşanmıştır. Bağış kampanyaları ve diğer çeşitli zorluklarla halktan toplanan ve İngiltere’ye ödemesi yapılan iki savaş gemisi Sultan Osman ve Reşadiye’nin İngiliz hükümeti tarafından teslim edilmesinden vazgeçilmesi, Osmanlı kamuoyunda infial yaratmıştır. Bu noktada 19. yüzyıl son çeyreğinden itibaren Osmanlı Devleti üzerindeki nüfuzunu bir kez daha kullanan ve yapılan gizli antlaşmanın da mukabilinde Almanya, kamuoyunu etkileyecek bir hamlede bulunmuştur. Akdeniz’de İngiliz Donanması’ndan kaçan iki Alman savaş gemisi Goeben ve Breslau, Çanakkale Boğazı’ndan geçerek Osmanlı Devleti’ne 10 Ağustos 1914 tarihinde sığındıklarını açıklamışlar ve 11 Ağustos günü İstanbul’a demir atmışlardır. Halk tarafından büyük kutlamalar, gösteriler ve heyecanla karşılanan bu iki geminin birkaç gün sonra Osmanlı Devleti tarafından satın alındığı açıklanmış; Yavuz ve Midilli isimleri verilmiştir. Nitekim savaşın fitili bu gelişme sonrası ateşlenecektir. Mürettebatı Alman olan Yavuz ve Midilli, Amiral Souchon’un emri ile 27 Ekim’de açıldığı Karadeniz’de Rus gemilerini batırmış ve Rus limanlarını bombalamıştır. Rusya, yaşananlar üzerine 2 Kasım 1914 tarihinde Osmanlı Devleti’ne savaş açmıştır. Müttefik Donanma’nın ise 3 Kasım 1914 tarihinde Çanakkale Boğazı giriş istihkâmlarını topa tutması sonucunda Padişah V. Mehmed; İngiltere, Fransa ve Rusya’nın savaş çağrısına karşı Almanya’nın yanında Cihan Harbi’ne girildiğini bir beyanname ile ilan etmiştir. Osmanlı Devleti Kafkasya, Sina, Filistin, Irak, Hicaz, Yemen, Çanakkale, Makedonya, Galiçya ve Romanya cepheleri ile imparatorluk sınırlarında ve sınır dışında, büyük harbe başlayacaktır. Bu süre zarfında 11 Kasım 1914’te kararlaştırılan Cihad-ı Ekber, 14 Kasım 1914’te kamuoyuna ilan edilmiş ve tüm Müslümanların Osmanlı ordusunun yanında düşmana karşı savaşması istenmiştir. Cihad-ı Ekber ile imparatorluk topraklarına gözlerini diken müttefik devletlerin yalnız Osmanlı Devleti’ni ortadan kaldırmak istemedikleri; Hilafet makamını da tamamen yok etmek emelinde oldukları anlatılmak istenmiştir.

Osmanlı Devleti’nin savaş dışı bırakılması için Amiral Carden tarafından hazırlanan ve 15 Şubat 1915 tarihinde kabul edilen planın uygulanmasına 19 Şubat günü başlanmış; Boğaz giriş tahkimatlarının etkisiz hale getirilmesi hedeflenmiştir. Süreç içindeki boğaz muharebeleri esnasındaki saldırılarda istihkâmlar büyük zararlar görmüş; Türk ordusunda şehit ve yaralı sayısı her geçen gün artmıştır. Nitekim 18 Mart 1915 tarihinde, İstanbul’a ulaşmak için harekete geçen Müttefik Donanması, Türk topçuları ve mayın hatları karşısında takılı kalmışlar ve geri çekilmeleri boğaz muharebelerini sonlandırmıştır. Kazanılan bu kesin Türk zaferinin etkisi, Cihan Harbi’nin tüm cephelerini etkilemiş; zafer nişanesi olarak Padişah V. Mehmed’e 27 Nisan 1915 tarihinde gazilik unvanı verilmiştir.  Başarısızlıkla sonuçlanan 18 Mart 1915 Boğaz Muharebesi sonrası İstanbul’a uzanan deniz yolunun güvenli hale getirmek için müttefikler, 25 Nisan 1915’te amfibi harekât ile yarımada sahillerine çıkmıştır. Yaklaşık sekiz buçuk ay süren bu kara muhabereleri sonucunda da müttefikler başarısız olacak; cephe Türk zaferiyle kapanacaktır. V. Mehmed, kazanılan zaferin ardından 1916 yılı meclis açılışında, duyduğu memnuniyeti beyan etmiş; 1917 yılındaki açılış konuşmasında ise büyük bir kurtuluş savaşı verildiğini ifadelerine eklemiştir. Ancak 1917 yılı itibariyle zaferler konusuna değinmediği görülmüştür. Bu süreçte bir diğer gelişme ise başkentin taşınması meselesinin gündemi yoğunlaştırmasıdır. Hükümetin Eskişehir’e taşınmasına yönelik teklifini kabul eden V. Mehmed, hazırlıklarına başlamış ve ağabeyi II. Abdülhamid’i de yanında götürmek için teklif sunmuştur. II. Abdülhamid bu teklifi geri çevirdiği gibi V. Mehmed’e gitmemesi; eğer giderse bir daha İstanbul’a dönemeyeceği konusunda telkin vermiştir. V. Mehmed, henüz Cihan Harbi’nin bitmediği 3 Temmuz 1918 tarihinde yaşadığı rahatsızlıklardan kaynaklı çekildiği sarayında vefat etmiştir. Sağlığında yaptırdığı ve Eyüp’te bulunan türbeye defnedilmiştir.

Padişah V. Mehmed, Çanakkale Cephesi’nde hem boğaz muharebesinden hem de kara muharebelerinden alınan başarının ardından duyduğu memnuniyet üzerine gazel yazmıştır. Almanya’da neşr olunan gazel, sade yapısıyla odak noktası olmuştur. Genel hatları itibariyle Çanakkale Boğazı’ndan geçmeye çalışan düşman donanmasının Türk askerinin kahramanlığı ile durdurulduğuna; düşmanın İstanbul önlerine gelemediği gibi kara muharebelerinde de yenilgiye uğrayarak kaçtıkları işlenmiştir.

Gazel, Manzûme-i Garrâ-i Hazret-i Hilâfet-penâhi

Savlet etmişdi Çanakkal’aya bahr ü berden

Ehl-i İslâmın iki hasm-ı kavisi birden

Lâkin imdâd-ı ilâhî yetişip ordumuza

Oldu Her bir neferi kal’a-i pûlâd-beden

Asker evlâdlarımın pîşgeh-i azminde

Aczini eyledi idrâk nihâyet düşmen

Kadr ü haysiyetti pâmâl olarak etdi firâr

Kalb-i İslâma nüfuz etmeğe gelmiş-iken

Kapanıp secde-i şükrâna Reşâd eyle duâ

Mülk-i İslâmı Hudâ eyleye dâim me’men

V. Mehmet Reşat’ın yazdığı gazelin günümüz Türkçesi ile nesre çevirisi:

Müslümanların iki güçlü düşmanı birleşerek denizden ve karadan Çanakkale’ye saldırmıştı. Fakat Allah’ın yardımı ordumuza yetişti ve askerlerimiz çelik bedenli birer kale oldu. En sonunda, asker evlatlarımın azmi karşısında düşman, acizliğini anladı. Düşman askeri İslam’ın kalbini (İstanbul’u) ele geçirmeye gelmişken, şerefini ayaklar altına alarak kaçtı. Reşad! Şükür secdesine kapan ve Allah’ın İslam ülkelerini daima güvenli kılması için dua et.

KAYNAKÇA

Ali Fuad Türkgeldi, Görüp İşittiklerim, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1987.

Doğan, Enfel, Fatih Tığlı, “Sultan V. Mehmed Reşad’ın Çanakkale Gazeli ve Bu Gazele Yazılan Tahmisler”, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, s.46. 2015.   

Fahir Armaoğlu, 20. Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995), Kronik Yayınları, İstanbul, 2018, s.87-93.

Halit Ziya Uşaklıgil, Saray ve Ötesi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul.

Midhat Sertoğlu, Mufassal Osmanlı Tarihi, VI. Cilt, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 2011.

Rıfat Uçarol, Siyasi Tarih (1789-2014), Der Yayınları, İstanbul, 2015, s.631-632.

Ayrıca Kontrol Et

ÇANAKKALE MERKEZ HASTANESİ’NİN BOMBALANMASI

Yayına Hazırlayan: Ömer GÖN Her savaşta olduğu gibi cephede bir tarafın öldürmeye çalışması ve cephe …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.