Osmanlı Devleti içerisinde farklı etnik köken ve dinlerden topluluklar olduğu bilinmektedir. Bu topluluklardan birisi de Yahudilerdir. Osmanlı Devleti’nin özellikle 15 ve 16. yüzyıllarda Avrupa’nın en güçlü ve gözde devleti olması, her kesimce Osmanlı coğrafyasının popülerliğini arttırmış ve yaşam şartları olarak en yaşanabilir devlet olarak görülmesini sağlamıştır. Bu şartlar altında genişleyen sınırlar ile birlikte Osmanlı Devleti’nin çok uluslu bir yapıya sahip olması kaçınılmaz olmuştur.
1492 yılında İspanya’nın Endülüs bölgesinde yaşayan Müslüman ve Yahudiler yarımadadan zorla göç ettirilmiştir. Bu zorunlu göç esnasında Müslüman ve Yahudiler büyük katliamlara ve işkencelere maruz kalmışlardır. Bunun üzerine Endülüs bölgesinden kaçan Müslümanlar çoğunlukla Fas ve Cezayir’e sığınırken Endülüs Yahudileri ise Avrupa, Afrika ve Asya kıtalarında çeşitli yerlere sığınmıştır. Endülüs Yahudilerinin bir kısmı da Çanakkale’ye getirilmiştir.
Endülüs Yahudilerine bugün verilen isim “Sefarad”, İbranice’de “İspanya” anlamını taşır. Bu sebeple bu topluluğa İspanya Yahudileri demek yanlış olmaz. Sefarad Yahudileri Osmanlı Devleti himayesinde kültürlerini ve dillerini korumayı başarmış olsa da konuştukları dil olan “Ladino” dili günümüzde yok olmakta olan bir dil olarak karşımıza çıkmaktadır. 1500’lü yıllardan beri Osmanlı içerisinde bulunan Sefarad Yahudileri Osmanlı’nın bir tebaası olmuştur.
19 ve 20. yüzyıllarda yaşanan savaşlar esnasında Osmanlı Ordusu içerisinde birçok Sefarad Yahudisi mevcuttur. Osmanlı Devleti’ni kendilerine bir vatan bilen Sefarad Yahudileri hem cephede hem de cephe gerisinde vatan bildikleri bu toprağı savunmuş ve en az Müslümanlar kadar derin acılar yaşamışlardır.
Sefarad Yahudilerinin konuştuğu “ladino” dilinde yazılmış bazı ağıt ve şarkılar, onların Osmanlı Devleti’ne ve değerlerine ne kadar bağlı olduklarını kanıtlar niteliktedir. Örneğin, Balkan Harbi sırasında Lüleburgaz Muharebeleri’nde şehit olmuş Yahudi kökenli bir Osmanlı askerine yakılan “Oh Madre Mia” isimli ağıt günümüze kadar ulaşabilmiştir. Bu ağıtın sözlerinde Enver Paşa’ya da yer verilmiş ve Edirne’nin geri alınması işlenmiştir.
Türk Kurtuluş Savaşı’nda Çanakkale’nin bütün mücadeleye referans olduğu bilinmektedir. Afyon’da, Sakarya’da, Eskişehir’de, Kütahya’da, İzmir’de ve nice birçok yerde “Çanakkale Ruhu”nu içlerinde hissedenler, vatanın kurtarılmasını sağlamıştır. Sefarad Yahudileri’nin de bu ruhu içlerinde taşıdığının kanıtı olan “En Canakkale” isminde bir şarkı da günümüze kadar ulaşabilmiştir. “En Canakkale”, savaş döneminde halkın yaşadığı acıları ve düşmanın yaptığı zulmü anlatırken kurtarıcı olarak Mustafa Kemal Paşa’yı addetmiştir. Çanakkale ruhunun içlerine işlediğini anlatan “En Canakkale” şarkısının anlamı ise hepimize tanıdık gelecek niteliktedir. “Çanakkale İçinde”. Yüzyıllardır birlikte yaşadığımız Sefarad Yahudileri ile ilgili yazının başlığındaki sorunun cevabını siz değerli okuyuculara bırakırken “En Canakkale”nin sözlerini ve anlamını ise aşağıya bırakıyorum.
“En Çanakkale” – “Çanakkale İçinde”
La armada Turka era komandada – Türk ordusu yönetiliyordu.
Era komandada por Mustafa Kemal – Mustafa Kemal tarafından yönetiliyordu.
“Adelante, adelante” ivamos gritando – “İleri, ileri” diye haykırıyorduk.
Ivamos a defender el Çanakkale – Çanakkale’yi savunacaktık.
En esta gerra pedrimos munchas almas – Bu savaşta çok can kaybettik.
Gritando libertad por no bivir mas – Yaşamamak pahasına hürriyeti haykırıyorduk.
Mujeres prenyadas los chikos en sus senos – Hamile kadınlar, göğüslerinde çocuklar.
Fueron matados sin piadad – Acımasızca öldürüldüler.
Pasaron dias, pasaron anyos – Günler geçti yıllar geçti.
I la gerra termino kon salvasion – Savaş kurtuluşla sonuçlandı.
Kantikas de libertad ivamos kantando – Hürriyet şarkıları söylüyorduk.
I grasyas al Salvador Mustafa Kemal Pasha – Kurtarıcımız Mustafa Kemal Paşa sayesinde.