
Çanakkale cephesinde, Arıburnu bölgesinde 19 Mayıs 1915 günü, dört tümen ile gerçekleştirilen taarruz başarısız olmuş, Türk tarafının zayiatı on bine yaklaşmıştı. Bu ürkütücü tablonun en acı yanı ise taarruz sonrası ara hatta kalan ve müdahale edilemeyen yaralılar idi. Yardım sesleri duyulmakta, ancak taraflar arası ateş hattı yakın olması nedeniyle hiçbir şey yapılamamaktaydı. Diğer yandan ise şehitlerin ve ölülerin kokmaya başlamasının da etkisi ile İngilizler ateşkes talep etmişti. Taraflar arasındaki görüşmelerden sonra 24 Mayıs 1915 günü ateşkes yapılmıştı. Ateşkesi aynı zamanda karşı tarafa dair bilgi toplama için de önemli bir fırsattı Fahrettin Altay bu durumu şöyle aktarmaktadır:
” (24 Mayıs 1915 saba-hı) saat 8’de mütareke tatbik komisyonları beyaz bayrak kaldırarak siperlerden çıkıp birbirleri ile tanıştılar, arkalarından da mütareke orta hattını teşkil edecek askerler çıktı. Bizim komisyonun başkanı Mustafa Kemal’in kurmaybaşkanı olan Binbaşı İzzettin (Çalışlar) ti. Komisyonların ve orta hat askerlerinin orta-ya çıkması ile ateş kendiliğinden kesildi, ortalığı derin bir sessizlik sardı, düşman gemileri de görünmez oldular. Bir İngiliz bir Türk eri aralıkla dizilip orta hattı teşkil ettikçe iki taraf sıhhiye askerleri meydana çıkıp cesetleri ve silahlan taşımaya başladılar.
İş görecek erlerin arasına bazı kumandan ve subaylar da er elbisesi giyerek katılmışlardı. (Aynı şeyi İngilizlerin de yapmış olduklarını Atatürk’ün cenaze törenine gelen Mareşal Birdwood Ankara’da bana söylemiş, kendisinin de er elbisesi giyerek cepheyi gördüğünü gülerek anlatmıştı.)
Cesetlerin nakil işi yapılırken siperlerimizin tam kuvvetle tutulması ve her ihtimale karşı uyanık bulunulması birliklere emredilmiş Seddülbahir cephesine de bilgi verilmişti. Merkez-tepe civarında bir yerde siperler birbirlerine beş metre kadar ya-kın bulunuyor burada araya konan erlere gelip geçenler iki taraf siperlerinin içini görebiliyorlardı. Gerek bizim, gerek İngilizlerin siperleri alabildiğine silahlı askerlerle dolmuş, hepsi süngülerini takmış, silahlarını doldurmuş, omuz omuza oturmuşlar, her ihtimale karşı hazırlanmışlar, mevzilerdeki bataryalarımız da top başı yapmışlardı. İki taraf komisyonları bir taraftan çalışırken bir taraftan da bu dar yerde siperleri birbirlerine göstererek gülüşüp duruyorlardı. Cesetlerin hemen hepsi bizim olduğu için İngilizler kendi taraflarından bunları alıp bizim tarafımıza bırakıyorlar bu suretle de bizim sıhhiyecilerin işi iki misline çıkıyor, bir de bunları bizim tarafımıza taşımak lazım geliyordu. Bu yüzden bizim sıhhiye erlerinin sayısını iki misline çıkarmak zorunda kalmışlardı. Tüfekler parçalanmış, paslanmıştı. İngilizler, önce bunların mekanizmalarını sökerlerken sonra bundan-vazgeçtiler, kucaklayıp kucaklayıp bizim tarafa atmaya başladılar.
Öğleden sonra ortalık daha da kalabalıklaştı ve Avusturalya-Yeni Zelanda kolordusunun İngilizce kelimelerinin ilk harflerinden meydana getirilip ANZAK adı verilen askerleri o vakit tanıdık sevimli ve güler yüzlü insanlardı. Onlar da bizim askerlerimizin tavır ve hareketlerinden hoşlandıklarını her vesile ile gösteriyorlardı. Birbirlerinin canlarna kasteden bu iki taraf düşman askerleri arasında az zamanda bir sempati hasıl olmuştu… Ateşkes komisyonu bu gibi «dostlukları» yasaklamak için çalışıyor idiyse de komisyon gözcüleri grupların yanlarından ayrılınca dostluk gösterileri devam edip gidiyordu. Bir Avusturalyalı askerin elindeki mezura ile bizim en uzun boylu askerlerimizin boyunu ölçmek için uğraştığını, bizimkinin gülerek ona uyduğunu görmüştüm. Vakit geçtikçe ortalık bir seyran yeri halini almaya başladı, meydanda çalışanlar birbirlerini kucaklayacak kadar dostluğu ileriye götürdüler. Bereket versin ki, siper-deki askerlerimiz şehitlerimizin cesetleri geçtikçe dişlerini gıcırdatmaya başlamışlardı. İngilizler bazen siperlerimize çikolata atıp ikramda bulunmak gibi bir şeyler yapmak istiyorsa da bunlar bizimkiler tarafından hemen kendilerine iade ediliyordu. Havanın sıcak olması yüzünden cesetler kokmaya başlamış, ortalığı kötü bir koku kaplamıştı. Ben elimdeki kolonya şişesinden mendilimi durmadan ıslatıp burnuma tutmak sureti ile ancak dolaşabiliyordum. İşte o vakit anlaşılmıştı ki, İngilizleri mütareke isteğine zorlayan şey bu kokudur. Şüphesiz yaralıların iniltileri de bir sebebi ama gerçek sebep İngiliz siperlerinin önlerinde yığılan cesetlerin kokması olmuştu. Zavallı şehitçikler süngüler iye yapamadıklarını cesetlerinin kokusu ile yapmak istiyorlarmış gibi bir hal… Eğer ateşkes yapılmamış olsaydı ihtimal ki İngilizler bu kokudan siperleri bırakıp kaçmak zorunda kalacaklardı…