Düşman aynı zamanda hilekâr ve kurnazca hareket ediyordu. Tüfeğini bizim mazgala sabitlenmiş, bizim efrat mazgalın önüne gelir gelmez ateş ediyor, bu yüzden çok zayiat verdiriyordu. Bununla da kalmayarak bir küreğin ucuna bir şapka geçiriyor, şapkayı bizim siperden görünür bir şekle sokuyor, tekrar başka bir İngiliz de bizim siperden görünecek şekilde güya siper temizlermiş gibi kürekle toprak atıyordu. Bu vaziyet karşısında bizimkiler aldanıp da düşman şapkası gibi görünen kürekteki şapkaya insan zannıyla mazgaldan ateş etmek teşebbüsünde bulundu mu, bizim mazgala sabitlenen düşman tüfeği ayna ile gözetleyen asker tarafından derhal ateşleniyordu. Böylece düşman, bizim ateş etmek teşebbüsünde bulunan askeri şehit ediyordu. Bu şekilde bir düşman düzenbazlığı üç İngiliz tarafından yapılabilirdi. Biri toprak atar, ikincisi kürek ucuna şapka geçirip yarı görünür vaziyet alır, üçüncüsü de gözetleme aynası ile tüfek başında bulunup bizim mazgala sabitlediği tüfeği ile kolaylıkla bizim mazgaldaki neferi yaralar veya şehit ederdi. Bu vaziyet karşısında biz mazgallarımızın yerlerini haftada bir değiştirmek mecburiyetinde kalıyorduk.
Bir gün, bizim siper mazgalından mütemadiyen düşman mermisinin geçip mazgal karşısındaki toprağa saplandığını gördüm. Toprak çukur şeklini almıştı. 1329 (1913) senesine kadar Beyoğlu mutasarrıfının muhafızı olan, jandarma olduğu için gönüllüler arasında bizim tabura gelen, o sırada bizim 2’nci takım 4’üncü mangada onbaşı bulunan ve kendisinin çok güzel nişancı olduğunu bildiğim Fatsalı Mehmet Onbaşı’yı çağırdım. Bizim mazgala ateş eden İngilizlere ateş etmesini söyledim. “Peki” dedi. Tüfeğini yüzüne aldı. Düşmana bir mermi attı. Fişek değiştirdi. Tekrar mazgala tüfeği koydu. Tam tetik keseceği sırada düşman daha çabuk davranarak ateş etti. Tesadüfen düşmanın mermisi Mehmet Onbaşı’nın tüfeğinin tam namlu ağzına isabet ederek namlusunun ucunu parçaladı ve onu yüzünden yaraladı. Mehmet Onbaşı da hastaneye gitti. Bu vaziyet karşısında çok üzüldükse de faydasızdı. Mehmet Onbaşı yirmi gün sonra tedavi olarak hastaneden bölüğe döndü. Düşmanın bu derece nişancı oluşuna hayret ediyorduk. Biz düşmanı avlamaya gittiğimiz halde düşman bizi avlamıştı.[1]
[1] İbrahim Arıkan, Osmanlı Ordusunda Bir Nefer, Timaş Yayınları, İstanbul, 2010, s.52-53.