Hazırlayan: Göktuğ KÜÇÜKÇOBAN
Çanakkale taarruzunda İngilizler pek muazzam filolar kullanmışlardır. Bilhassa ilk zamanlarda, karşılarında bir savunma göremeyeceklerini zannettikleri için çok serbest hareket etmek istediler. Fakat karşılarında Türk vücudundan bir kale, Türk cesaretinden bir set gördükleri zaman meselenin ciddiyetini pek çabuk anlamışlar ve esaslı tedbirlerin muhakkak lazım olduğu kanaatine varmışlardır.
İngiliz-Fransız müşterek filoları kumandanı Amiral de Robeck, attığı adımı bilir, mesleğinde çok değerli bir amiral idi. O şimdiye kadar denizden ve karadan yapılan hücumların akamete uğramasının sebeplerini araştırarak Çanakkale’ye katî bir darbe vurmayı tasarlıyordu. Harekâtın son günlerinde amirale, Akdeniz’de Alman denizaltılarının görüldüğü bildirilince o Çanakkale işlerini pek vahim gördü. Herhalde bu denizaltılar Çanakkale’ye beyhude yere gelmiyorlardı. Üç taneden ibaret olan bu hile ve pusu gemileri İngilizlere pek fazla zayiat verebilirdi. Bu maksatla amiral bir taraftan denizaltılara karşı tertibat alırken, diğer taraftan da müttefik orduları komutanı General Hamilton’dan vaziyetin süratle inkişaf etmesine dair karar vermesini rica ediyordu.
Böyle müşkül bir zamanda, cephenin sağ cenahını işgal eden Fransızlar, Kerevizdere’de işgal etmiş oldukları mevzileri büyük bir gayretle tutmaya çalışırlarken kahraman Mehmetçikler de, kalplerindeki vatan duygusu ile çok mükemmel taarruzlar yapıyorlardı. Türkler düşmanı buradan sürmeye azmetmişlerdi. Vaziyetin ciddiliğini gören cenah komutanı sinesinde memleket duygusu, damarlarında asil Türk kanı olan Mehmetçiği ancak bir tek vasıta ile durdurabileceğini ümit etti. Zırhlıları bu sahile yaklaştırıp Türk kuvvetleri üzerine ateş açtırmak. Bu maksatla, Goliath ve Cornwallis zırhlıları Morto Limanı’na gelip demirlemişlerdi. Birkaç gün devam eden düşman ateşi, askerimize büyük zarar verdiriyordu.
Kardeşlerinin yok yere kırıldıklarını gören bahriyelilerimiz için bundan daha büyük bir kahramanlık fırsatı olamazdı. Bir an bile benliklerini düşünmeyerek vatan için ölmeyi tercih ettiler ve selâmeti günlerden beri cephemizi izaç eden bu kurtları ortadan kaldırmakta buldular. Yüzbaşı Ahmet Bey komutasındaki Muaveneti Milliye torpidosu Goliath’ı torpilleyecekti. İşte Muaveneti Milliye şerefli komutanı ve şanlı askerleri bu duygu ile hareket ettiler: Muhakkak öleceklerdi. Fakat bu ölüm, tarihe canlı bir muzafferiyet kaydettikten sonra vuku gelecekti.
İngilizlerin Hazırlığı
O gece her zamankinden daha fazla karanlık ve sisli idi. Bu vaziyet İngilizler ikaz edebilirdi. Nitekim İngiliz amirali gemilere müteyakkız bulunmalarını emretmiş ve mutat hilâfına olmak üzere zırhlıların etrafında karakol hizmetleri tesis etmişti; dört tane torpido, zırhlıların etrafında daimi surette dolaşacak ve Türklerin ani bir hücumuna meydan vermeyecekti.
İşin fenalığı her zaman yanan Boğaz projektörleri, o gün Muaveneti Milliye’nin görünmeden çıkması için yakılmıştı. İşte bu hal, İngilizler tarafından fark edilmiş ve bir hücum yapılacağı anlaşılmıştı. Demek oluyor ki büyük iş, Muaveneti Milliye’nin kıymetli süvari ve mürettebatının fedakârlık ve cesaretine kalmıştı.
İngilizlerin tasavvurları gibi Ahmet Bey Rumeli’nin karanlıklarından istifade etmeyi düşündü ve mürettebata pek kısa ve o derece canlı bir tarzda vazifenin büyüklüğünü anlattıktan sonra bu yolu takiben Boğaz’dan geçti.
Saat üç… Artık insanlar otomatikleşmişti. Eller ağzın, dimağlar makinelerin vazifesini görüyordu. Gemiden çıt çıkmıyor, bütün emirler, anlaşmalar el işaretiyle yapılıyordu. İşte buna rağmen düşman Muaveneti Milliye’yi görmüştü. Birdenbire Goliath’ın işaret fenerlerinin yandığı görüldü. O, Muaveneti Milliye’nin dost veya düşman olduğunu farkedememiş, ismini soruyordu. Bu ufak teknenin ismi ne idi. Sadece kahraman Türk denizcisi, ebedî bir memleket aşkıyla çalışan Türk bahrihyesinin bir uzvu.
Beklemeye lüzum yoktu. Bu anda asıl vazife saatinin geldiğini anlayan Ahmet Bet:
- Her iki makine tam yol ileri! Torpilleri atışa hazırlayan!
Emirlerini verdi. Bir torpil Goliath’ı batırmaya kâfiydi. Lâkin gemide üç torpil kovanı vardı. İşte bu anda mürettebat, herhangi bir tehlikenin vukuunu değil, bu ejderi batırmak için yarışmayı düşünüyordu. Herkes kendi torpilinin atılmasını istiyordu.
Muavenet’ten cevap alamayan Goliath’ın projektörleri ile Muavenet’i aydınlatması, onu mermiden bir yağmur seli altına alması bir oldu. Türk bir defa karar vermişti. Hiç geri döner mi idi?
Muavenet gene yoluna devam etti ve bu güzel yağmur altında her üç torpilini birden Goliath’a attı. Baş cephaneliğe, baş baca altına ve geminin arkasına isabet eden bu torpiller gemiyi hemen bir tarafa yatırdı. Vazife görülmüştü. Şimdi Türk denizcisi ölmeyi değil, vatana gene bunun gibi bir muzafferiyet kazandırmak için yaşamayı düşünüyordu. İşte burada Ahmet Bey mahirane bir manevra ile hem zırhlıların atışından ve hem de İngiliz torpidolarının takibinden sıyrıldı.
Gemi askeri, memlekete yaptıkları hizmetin sevinciyle bayram yaparken Muaveneti Milliye’nin telsizi şu işareti veriyordu:
- Üç torpil isabeti! Gark! Gark! Bir İngiliz zırhlısı battı.
A.Tuğrul[1]
[1] Son Posta Gazetesi, 13 Mayıs 1938, s.6.