Uzmanlar Cevaplıyor! – 2 – “Askeri Tarihçiliğin Filizlenmesi”

Askeri tarih çalışmaları kapsamında neredeyse her araştırmacının özümsemesi gereken eserlerden biri olan ve Clausewitz tarafından kaleme alınan “On War”; harbi, politikanın başka araçlarla devamı olarak tanımlamaktadır. Nitekim başka tanımlamalar yapılsa da günümüze kadar gelen süreci incelediğimizde politika ve harp arasındaki ilişki bize bu tanımın hala geçerliliğini koruduğunu göstermektedir. Harp yahut harpler; gerçekleştiği dönemi, coğrafyayı etkilemiş ve tarihin şekillenmesinde büyük pay sahibi olmuştur. Dolayısıyla tarihin içindeki harbin tarihi de önem kazanmış ve her toplum bir önceki harbi yahut harpleri tecrübe sayarak muhtemel olan harbe hazırlık yapmıştır. Harp Tarihi’nin doğuşunu çok kısa bir şekilde yukarıdaki gibi açıklamak mümkün. Fakat disiplin olarak henüz tam anlamıyla konumlandırılmamış; askeri tarih, harp tarihi, savaş çalışmaları, güvenlik bilimleri, askeri bilimler gibi kavramlarla literatürde çalışmalar sürdürülmektedir. Uluslararası literatürü incelediğimizde daha düzenli bir kavramsal platforma oturtularak bir disiplin haline geldiğini gördüğümüz askeri tarih çalışmalarının sivil ve askeri akademik zeminde kurumsallaştığını görüyoruz. Fakat ülkemiz tarihçiliğinde yeni yeni çalışmaların filizlendiğini ve hem popüler hem akademik anlamda ilginin arttığını söyleyebiliriz. Sizce bu Türk harp tarihçiliği açısından bir geç kalınmışlık mıdır? Değerlendirmeniz her ne ise bunu sebepleri ile birlikte açıklayabilir misiniz? Ve ülkemizde Askerî tarih çalışmalarının bugün ve yarınına dair ne söyleyebilirsiniz?

Türkiye’de askerî tarihin akademik alanda kendisine yavaş yavaş yer bulmaya başlaması sevindirici bir gelişme olmakla birlikte, bunun geç kalmış bir durum olduğunu söylenebilir. Bu durum aslında tarihsel sürecin bir sonucudur. Osmanlı döneminde askerî tarihin üreticisi de, tüketicisi de çoğunlukla askerler olmuştur. Belli askerî olaylara şahitlik etmiş sivillerin kendi izlenimlerini yazdıklarını az sayıda eser dışında sivil aydınların askerî tarihe dahli oldukça sınırlıdır. Diğer yandan Osmanlı subayları meslekî eğitimleri esnasında askerî tarihle ilgilenmek durumunda olmuşlar, bunlardan birçoğu telif ve çeviri eserler vererek alana katkı sağlamışlardır. Özellikle Balkan Savaşı yenilgisinin ardından, Prof. Dr. Mesut Uyar’ın “Osmanlı askerî rönesansı” diye tabir ettiği bir süreç yaşanmış ve birçok subay savaş tecrübelerini kaleme almıştır. Bu dönemde savaşın sevk ve idaresi konusunda serbest bir biçimde getirilen eleştirilerin Birinci Dünya Savaşı’na hazırlık sürecinde ordunun yeniden toparlanmasında olumlu bir etki yaratmış olması yadsınamaz. Bu durum askerî tarihin profesyonel askerî kurumlar için ne denli önemli olduğuna verilebilecek çok sayıda örnekten biridir.

Askerî tarih yazımını kurumsal bir hale getirmek için 1916’da kurulan Harp Tarihi Şubesi günümüzde Milli Savunma Bakanlığı bünyesinde Arşiv ve Askeri Tarih Daire Başkanlığı adıyla varlığını sürdürmektedir. Gerek bu kurumun son elli yıl içinde yayımladığı 100’den fazla resmî tarih cildi ve gerekse eski muharip subaylar tarafından farklı mecralarda kaleme alınan çok sayıda tetkik eser göz önüne alındığında Osmanlı son dönemine ve Cumhuriyet dönemine dair askerî tarih çalışmalarının yakın bir zamana kadar neredeyse tamamen askerler tarafından yürütüldüğünü söyleyebiliriz. Bunda en önemli etken, o dönemlerde askerî arşivlerde araştırma yapılmasının zorluğudur. Koleksiyonların tasnif işlemlerinin uzun yıllar sürmesi ve çeşitli kısıtlamalardan ötürü askerî arşivler yıllar boyu araştırmacıların gözünü korkutan bir hal almıştır. Amerika ve İngiltere’de askerî tarih, verilen çok sayıda esere rağmen, 1960’lar ve 1970’lerde savaş karşıtı atmosferin hâkim olduğu akademi içinde hor görüldüğü için sekteye uğramıştı. Türkiye’de ise araştırmada karşılaşılan zorluklar yüzünden akademi içerisinde hiçbir şekilde var olamamıştı.  Resmî askeri yayınlar, asker anıları ve subayların münferit çalışmaları dışında boş kalan askerî tarih alanında yazılan popüler eserler ise çoğunlukla faydadan çok zarar getirmiş günümüzde hala tarihçilerin başına bela olan çeşitli hurafelerin ve yanlış bilgilerin tarih yazımına girmesine vesile olmuştur.

Tüm bu olumsuzluklara rağmen, sivil akademide elle tutulur askerî tarih çalışmaları 1990’ların sonlarından itibaren kendisini göstermeye başlamıştır. Hemen hemen aynı dönemlerde resmî askerî tarih yazımı da durmaya başlamış ve 2000’lerin başında sona ermiştir. 2000’lerden bugüne askerî tarih alanında arşiv belgelerine dayalı yapılan akademik çalışmalar günden güne artmaktadır. Ancak resmî askerî tarih yazımının durmasıyla birlikte “operasyonel askerî tarih” yahut “harp tarihi” denilen ve doğrudan askerî harekatın icrasıyla ilgilenen tarih yazımında da büyük bir boşluk ortaya çıkmıştır.

Bu durum bence şu anda Türk askerî tarih yazımı için en önemli sorunlardan biridir. Sivil akademideki çalışmaların tamamına yakını 1960’larda ortaya çıkan, ülkemize bir hayli geç gelen ve “yeni askerî tarih” olarak adlandırılan alt disiplinin birer ürünüdür. Bu çalışmalar savaşın kendisinden çok siyasî, sosyal ve ekonomik etkileri üzerine yoğunlaşmaktadırlar. “Yeni askerî tarih” Batı’da ortaya çıktığında, halihazırda mevcut bir operasyonel askerî tarih yazım geleneğinin üzerine inşa edilmişti. Bu yeni alt disiplin gelişirken, bir yandan da operasyonel askerî tarih yazımı gelişmeye devam etmişti. Türkiye’de ise askerî kurumlarca resmî yayınların yazımının sona ermesinin ardından operasyonel askerî tarih yazımı akademi tarafından devralınamadan “yeni askerî tarih” çalışmaları boy göstermeye başlamıştır.

Son yirmi yıl bize göstermiştir ki, operasyonel askerî tarihin akademi içerisinde pek alıcısı çıkmamıştır. Bu durum günümüzde halen devam etmektedir. Bunun temel sebebi, bir askerî harekatın incelenmesi ve araştırılması için öncelikle savaşın doğasına ve sonra da incelenen savaşın kendine has karakterine vakıf olma zorunluluğudur. Bu vukufiyeti kazanmak isteyen tarihçi, askerî düşünceye dair çok sayıda teknik ve felsefî eseri okumakla mükelleftir ki bu haliyle zahmetli bir iştir. Bu vukufiyet kazanılmadan yapılacak çalışmalar, arşiv belgelerinin sunduğu verinin askerî durum göz önüne alınarak yapılması gereken en temel tenkitten bile mahrum biçimde transkribe edilerek birbiri arkasına dizilmesinden ibaret olacaktır ki bu yaklaşımın olumsuz etkilerine sık sık rastlanılmaktadır. Operasyonel askerî tarihin ihmal edilmesi sebebiyle Türk tarihinin en meşhur muharebelerinin birçoğu hakkında elimizde bulunan başlıca askerî tarih çalışmaları 1920’lerde ve 1930’larda muhtelif subayların kaleme aldıkları eserlerden ibarettir.

Türk askerî tarih yazımında bir başka sorun yine arşiv kaynaklıdır. Askerî arşivlerdeki Kore Savaşı belgelerinin tasnifi uzun bir bekleyişin ardından geçtiğimiz yıllarda tamamlanmış ve araştırmacılara sunulmuştur. Ancak Kıbrıs Barış Harekâtı konusundaki belgeler hala erişime kapalıdır. Üzerinden neredeyse yarım asır geçmiş olan harekâtın resmi tarih cildi de henüz yayımlanmamıştır. Bu durum askerî tarihçiler açısından hayret vericidir. Cumhuriyet tarihinin iki büyük askerî harekâtından birinin askerî tarihi hala yazılamamış şekilde beklemektedir. Belgelerin erişime açılmasına başlıca engel olarak gösterilen bölgedeki mevcut siyasî gerilim göz önüne alınınca bu harekatın bütüncül bir tarihini yazma işinin gelecek kuşaklara mensup tarihçilere kalacak olması muhtemeldir. Diğer yandan arşivlerde kataloğu tamamlanmış belgelerin erişimine dair bazı kısıtlamalar halen devam etmekte ve en hevesli araştırmacıyı bile yıldırmaktadır. Araştırmacının bir ay boyunca sabırla bekleyip nihayet istediği belgeler kendisine gönderildiğinde, talep ettiği belgelerin bir kısmını kendisine ulaşanların içinde görememesi ve sebebini sorduğunda belgenin araştırma konusuyla alakalı olmadığı cevabını alması işten bile değildir. Belgelerin Devlet Arşivleri’ne devredilme süreci tamamlandıktan sonra bu gibi olumsuzlukların ortadan kalkacağı umulmaktadır.

Son birkaç yıl içinde askerî tarih, başta Millî Savunma Üniversitesi ve Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi bünyesinde lisansüstü öğrenim seviyesinde kendisine yer bulmuştur. Programlara gösterilen yoğun ilgi memnuniyet vericidir. Bu kurumlarda üretilen tez çalışmalarında operasyonel askerî tarih alanında çalışmaların sayısında görülen artış da ayrıca sevindiricidir. Alanda uzman akademisyenlerin sayısının artmasıyla çalışmaların sayısı gibi niteliğinin de artacağı muhakkaktır. Askerî tarihin bir doçentlik alanı olarak kabul edilmesi halinde akademi içine sağlam bir şekilde yerleşmesi tamamlanacaktır.

Türkiye’de popüler askerî tarihe de son dönemde büyük bir ilgi vardır. Yerli araştırmacıların ve akademisyenlerin çalışmaları bu talebi karşılamakta güçlük çekmekte ve bu durum yabancı eserlerin yoğun bir biçimde Türkçeye tercüme edilmesine sebep olmaktadır. Bunun da Türk askerî tarihinin gelişiminde olumlu bir etki yaratacağı muhakkaktır. Yabancı bir yazarın iyi araştırılmış ve okunabilir biçimde yazılmış askerî tarih eserini okuyan Türk okuyucu yerli akademisyenlerden de benzer kalitede çalışmalar talep edecek ve yerli çalışmaların niteliğinde olumlu bir artış yaşanacaktır.

Ayrıca Kontrol Et

KAŞ YAPARKEN GÖZ ÇIKARTMAK: ÇANAKKALE’DE ÇOCUKLAR DA MI SAVAŞTI!

Tarih biliminin çocuklara yönelik aktarımının nasıl olması gerektiğine dair özellikle pedagojik açıdan ve diğer sosyal …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.