Yayına Hazırlayan: Onur KUŞKU
Abydos antik kenti, Çanakkale il merkezi sınırları içinde kalmaktadır. Şehir merkezine mesafe olarak en yakın antik yerleşim olmasına karşılık askeri alan içerisindeki konumu dolayısıyla ziyaretlere kapalıdır. Antik kentin tam yeri, Nara Burnu olarak bilinen ve Asya ile Avrupa yakalarının birbirine uzaklığı en yakın noktasında kuruludur.
Kentin coğrafi özellikleri incelendiğinde, Maltepe ile Çanakkale Boğazı’na yay görünümüyle çıkıntı yapan Nara Burnu’nun tamamına yayılmış; Karacaören Ovası’nın güney batısına ve Dalyan Koyu’na kadar uzandığı bilinmektedir. Kent sınırları bu özellikleri ile oldukça geniş bir coğrafyaya dağılmış ve Çanakkale Boğazı’nı kontrol eden bir sahil kenti görünümü sunmaktadır. Kent ayrıca Maltepe Höyüğü’nü sınırlarında bulundurmaktadır.
Maltepe Höyüğü, M.Ö. 5.yüzyıldan M.Ö. 3. yüzyıla dek seramik parçaları ve yerleşim alanı özellikleri göstermektedir. Bu doğrultu da yapılan kısıtlı kazı çalışmalarında elde edilen verilere bakılarak kent sınırlarının prehistorik özellikler gösteren yerleşime ev sahipliği yaptığı ve ayrıca ek olarak höyüğün kuzeyinde nekropol alanının da yer aldığı bilinmektedir. Höyüğün deniz kesiminde ise incelemeler sonucu liman olabileceği düşünülen duvar kalıntıları bulunmuştur. Bu anlamda bölge insanlığın ilk çağlarından itibaren yerleşim alanı olarak kullanıldığına dair izler taşımaktadır.
Abydos antik kenti, ticaret yollarını kontrol etmesi ve geçiş güzergahında bulunması açılarından stratejik öneme sahip bir kent olmuştur. Çanakkale Boğazı’nın (Antik çağdaki ismi Hellespontos) en dar yerine kurulan kent; insanoğlunun yerleşik hayata geçmesi ve tarıma başladığı döneme ait önemli bilgileri sunmaktadır. Bu bakımdan kentin kurulduğu alan M.Ö. 7. yüzyıldan M.S. 20. yüzyıla kadar kesintisiz yerleşime ev sahipliği yapmıştır. Ancak, kent sınırları içerisinde olmamasına karşılık günümüz Çanakkale kenti de bu alana dahil edilmekte; kesintisiz yerleşim süresi 21. Yüzyıl ve günümüze dek uzatılabilmektedir.
Abydos antik kentinin kuruluşu ve yaşam süreci incelendiğinde Homeros’un İlyada isimli destanı önemli bilgiler sunmaktadır. Homeros’a göre kent, hızlı atlarıyla çevre kent ve bölgelere ün salmış; Troia Savaşları esnasında Akhalara karşı mücadele vermiştir. Yine aynı eser incelendiğinde kentin M.Ö. 2. bin yıldan önce de kurulu olduğuna dair ipuçları sunduğu görülmektedir. Bu bilgiler yukarıda bahsedilen höyük ve yerleşim bölgesinin genişliği düşünüldüğünde tutarlı bir bilgi olarak değerlendirilmiştir.
Antik kentin tarihi, önemli olayları günümüze kadar beraberinde taşımıştır. Batı Anadolu’nun kolonizasyonu hareketleri başladığın da Abydos kenti de kendi payına düşen süreci yaşamış ve M.Ö. 750 yıllarından itibaren bölge kolonize edilmiştir. Bu faaliyet kapmasında önce Aioller M.Ö. 8. yüzyılda ve sonra da İonlar M.Ö. 7. yüzyılda kenti himayelerine almışlardır. Antik çağların en ünlü tarihçileri, coğrafyacıları ve filozofları arasında bulunan Strabon ise Abydos kentinin Çanakkale Boğazı (Hellespontos) kıyılarına kurulan ilk kentlerden birisi olduğunu söylemiştir. Yine Strabon’dan öğrendiğimiz gibi kente M.Ö. 7. Yüzyılda Lydialılar’ın egemen olduğu ve M.Ö. 680 yılında Miletosluların yerleşmek için Lydia Kralı Gyges’ten izin aldıkları belirtilmiştir. Kent M.Ö. 513 yılında Perslerin hakimiyetine geçmiştir. Pers Kralı Darios Batı’ya çıktığı sefer esnasında Marmara Bölgesi’ni kendi topraklarına bağlamış; Abydos kenti ve çevresi de bu doğrultuda hakimiyet altına alınmıştır. Kentin Pers himayesi altında bulunduğu dönemde önemli bayındırlık faaliyetlerine uğradığı kayıtlara geçmiştir. Özellikle Pers İmparatorluğu’nun generallerinden Otanes’in kenti ve çevresini Daskyleion Satraplığı’na bağladığını ve stratejik özellikleri bakımından kentin satraplığın önemli merkezlerinden biri olduğu değerlendirilmiştir. M.Ö. 480 yılında bu kez Pers Hükümdarı Kserkes yeni bir sefere çıkmıştır. Atina Seferi olarak bilinen bu seferin merkezinde bir kez daha Abydos kenti bulunmaktadır. Zira, kentin coğrafi özellikleri boğaza köprü kurulmasına olanak sağlamakta; ordularını günümüzdeki Özgürlük Parkı ve Nara Burnu’nda bulunan askeri alana getiren Kserkes’in köprü inşasına gemilerini yan yana bağlayarak başladığı bilinmektedir. Başarılı bir inşa çalışması sonrası boğaz üzerine kurulan bu ilk boğaz köprüsünün sonucunda sefere çıkılmış ve sefer dönüşü tekrar aynı yöntem ile Abydos kentine geri dönülmüştür.
Abydos antik kenti, Pers İmparatorluğu’nun zayıflaması sonrası yeni bir sürece girmiştir. M.Ö. 5. yüzyıl ortalarında bağımsızlığını kazanan kent; Perslere karşı siyasi, askeri ve ticaret konularında kurulan Attika-Delos Deniz Birliği’ne M.Ö. 454-424 yılları arasında dahil olmuştur. Attika-Delos kentlerin ve nüfusun büyüklüğüne göre vergi almaktadır. Bu anlamda Abydos kenti de geniş sınırlara ve stratejik önemi doğrultusunda birliğe 4 ilâ 6 Talent değerinde vergi vermeye mükellef tutulmuştur. Kent hemen her yüzyıl da bir önemli gelişmelere ve savaşlara ya ev sahipliği yapmış ya da bunlardan etkilenmiştir. Peleponnes Savaşı’da bunlardan birisidir. Atina ile Spartalılar arasında yapılan bu savaş sonucunda kent Sparta Kralı Lysandros’un egemenliğine girmiştir. Abydos kenti gelişmiş ve Spartalılar için Anadolu’nun en büyük merkezi olmuştur. M.Ö. 411 yılında ise kentin el değiştirildiği bilinmektedir. Atinalılar bu kez Abydos kentini kendi nüfuz politikaları amaçlarında kullanmaya başlamışlardır. Ancak Atinalılar şehri bir kez daha Perslere vermek durumunda kalacaktır. M.Ö. 386 yılında yapılan “Kral Barışı” ile kent M.Ö. 334 yılına dek Pers İmparatorluğu hakimiyetinde kalacaktır. Abydos kenti, M.Ö. 334 yılından itibaren günümüzde filmlere ve anlatılara konu olan Büyük İskender’in hakimiyetine girecektir. Büyük İskender’in büyük doğu seferine çıktığı dönemde Trakya üzerinden Abydos kentine geldiği ve kenti himayesine aldığı bilinmektedir. Dünya tarihinde en geniş imparatorluk topraklarından birisine sahip olduğu bilinen Büyük İskender’in ölümü sonrası Abydos kenti Makedonyalı komutanlarının yönetimine kalır. Kent, M.Ö. 241 yılında Bergama Krallığı’nın hakimiyetine girer. M.Ö. 133 yılında Kral III. Attalos’un ölümü sonrası Abydos kenti de dahil olmak üzere tüm Ege kıyılarının yeni sahibi Roma İmparatorluğu olmuştur. Roma İmparatorluğu’nun himayesinde kente büyük yatırımlar yapılmadığı gibi önem de gösterilmemiştir. Ancak Hristiyanlığın ortaya çıkışı ile birlikte Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu için kentin önemli bir piskoposluk merkezi olduğu bilinmektedir. Bizans Devleti’nin hakimiyetinde kaldığı müddetçe kentin en önemli özelliği olan boğaza hâkim yapısı ticaret yollarının denetimi ve vergi toplanması için kullanılmış; kent gümrük kapısı olarak değerlendirilmiştir.
Abydos Kenti M.S. 717 yılında Müslüman Arap ordularının akınına uğramıştır. İstanbul’u fethetmek ve bölgenin hâkim gücü olmak isteyen Arap ordularının ilk durağı Abydos kenti olmuştur. Bu düzensiz istilaların 900’lü yıllara kadar devam ettiği bilinmektedir. Abydos’a bir süre yerleşim kuran Arapların kente çeşme ve cami yaptırdığı da bilinmektedir. 1081 yılında ise Çaka Bey, Abydos kentini Bizans’a karşı bir üs olarak kullanmak için topraklarına katmıştır. Anadolu’nun ikinci beylikler dönemin de ise Abydos kentinin yeni sahipleri Karesioğulları (Kara İsa ve Oğulları) Beyliği’dir. Karesioğulları Beyliği’nin donanmadaki güçlü yapısı Çanakkale Boğazı’nı Bizans’a karşı etkin kullanmayı sağlamış; en nihayetinde Osmanlı Devleti topraklarına katılan beyliğin bu stratejik noktasının yeni hâkim gücü Osmanlılar olmuştur. Osmanlı Devleti’nde kaldığı süre zarfında önemli bayındırlık faaliyetleri gören boğaz hattının en dikkat çeken yapısı ise Fatih Sultan Mehmet’in emriyle 1462 yılında tamamlanacaktır. Abydos kentinin batısındaki körfez hattına inşa edilen Kale-i Sultaniye (Çanakkale) ile kentin gelişim süreci başlayacak ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kuruluşuyla birlikte il statüsü kazanacaktır.
19. yüzyılın ortası ve son çeyreğinde Abydos antik kentine ait ilk kazı çalışmaları başlamıştır. 1838 yılında Fellows, Abydos antik kentine ait hiçbir mimari yapı ve buluntuya rastlamamıştır. 1885-1890 yılları arasında ise Calvert’in alanı gezdiği esnada karşılaştığı temel kalıntıları, çatılara ait kiremit parçaları ve seramik bakiyeler dışında büyük çaplı bir kültürel mirasa rastlamadığı belirtilmiştir. Günümüzde askeri alan içinde bulunan kent sınırları büyük çaplı araştırmayı engellemiştir.