Salı , Mart 18 2025

Muhteşem(!) Başarı: Gelibolu Tahliyesi…

Enver Paşa: 
İstedikleri kadar parlamentolarında alkışlansınlar ve bununla iftihar etsinler, her halde bu çekilişleri mecburî ve kahkarî bir çekilişten ibarettir.”

1916 yılında ve sonrasında İngiliz kamuoyunda ve Batı kaynaklı literatürde gördüğümüz; 100 yıldan fazladır da etkisinde kaldığımız hikâye: Muhteşem Başarı: Gelibolu Tahliyesi…

Oysa Gelibolu Yarımadası’nı tahliye harekâtının, İngiliz birlikleri tarafından bir askeri başarı olduğunu söyleyebilmek için olası tahliye durumunda Türklerin ne yapacaklarına dair fikirlerini bilmek gerekmez mi? Gerçekten de İngiliz birlikleri Gelibolu Yarımadası’nı tahliye ediyorken Türk birlikleri, bunu fark etmedi mi? Yoksa fark etti; ama onları kendi hallerine mi bıraktı?

Henüz tahliyeden yaklaşık üç buçuk ay önce, 18 Eylül 1915 tarihinde, Alman Pilot Yüzbaşı H. Körner, İngiliz ve Fransızların asker sayısındaki azalmayı tespit etmişti. Fransız birliklerinin Seddülbahir’den ayrılması, Türk istihbarat raporlarına yansımıştı. Enver Paşa, tahliyeden yaklaşık üç ay önce, 5 Ekim 1915 tarihli Meclis-i Mebusan konuşmasında, “Zaten son haberlerden anladığımıza göre, kendilerine yeni zuhur eden bir vesileden bi’l-istifade buradan ümitlerini büsbütün kesmiş ve bu kuvvetin bir kısmını geri çekmeye başlamışlardır.” demişti. 26/27 Kasım 1915 tarihinde 16. Tümen Topçu Kumandanlığı, Arıburnu bölgesini gözetlemiş ve uzunca hazırladığı raporunun sonuna “bu tarassudat ve keşfiyata nazaran düşmanın çekilmekte olduğu maruzdur” notu düşmüştü. Bu rapor üzerine Türk birlikleri, olası tahliyeye hazırlık için bir plan dahi hazırlamıştı. Sonrasında ise Liman Von Sanders, 27 Kasım 1915 tarihinde, Başkomutanlığa İngilizlerin askerlerini çekeceğine dair telgraf göndermişti. Dahası 19 Aralık 1915 sabahı, Gökçeada önündeki nakliye gemilerinin Türk birliklerince fark edilip raporlandığını da biliyoruz… Hele 19/20 Aralık 1915’te Arıburnu ve Anafarta tahliye edilince İngilizlerin Seddülbahir’den de çekileceği muhakkaktı.

Anlaşılacağı üzere Eylül ayından itibaren artık İngiliz birliklerinin cepheyi tahliye edeceği Türk askeri tarafından biliniyor. Bilinmeyen şey, bu tahliyenin kısmen mi; yoksa tamamen mi olacağı ve ne zaman olacağı…

Tahliyeden hemen sonra 10 Ocak 1916 tarihindeki Meclis-i Mebusan konuşmasında ise Enver Paşa, Osmanlı ordusuna Balkan yolu ile Almanya’dan askeri teçhizat yardımı gelene kadar Çanakkale’de bir taarruz düşüncesi olmadığını açıkça dile getiriyor:

“Yalnız, tabiî, yollar açılıncaya kadar biz kendi yağımızla kavrulmaya mahkûm idik. Bunun için düşman artık taarruzlarını tevkife (durdurmaya) mecbur kaldıktan sonra biz bol cephane sarf edip mukabil (karşı) taarruza geçemezdik. Çünkü o kadar bol cephanemiz yoktu.”

Ayrıca Enver Paşa, Gelibolu Yarımadası’nda bekleyen İngiliz askerinin, Osmanlı’nın müttefiki Almanya’yı da rahatlattığının farkında:

“Gerek Karpatlar’da vukua gelen büyük muharebât esnasında Rusların, gerek Garp Cephesinde İngiliz ve Fransızların, Almanlar üzerine yapmakta oldukları büyük hücumlarda onların üzerindeki yükün bir kısmını kendi ordumuza alabileceğimizi tahmin ettik, hakikatle böyle oldu, çünkü düşman, hepsi cem’edilecek olursa, 500 bin kişilik bir kuvveti tedricen bizim üzerimize yığdı ve bizim ordumuza, dostlarımıza müessir surette yardım etmek için fırsat verdi.”

Aynı konuşmasında Enver Paşa, Alman Ordusu’nun Tuna’ya kadar ilerleyerek Sırbistan üzerinden Osmanlı ordusu ile irtibatı sağlamak ya da Rusya üzerine yönelmek seçeneğinden bahsederek Türklerin cephanesi az kalmış olmasına rağmen Çanakkale Cephesi’ni İngilizlerin geçemeyeceğine emin olduğu için Almanların Ruslara yönelmesini uygun gördüğünü söylüyor:

“Sırbistan aleyhine hareket etmek üzere, bir Alman Ordusu Tuna’ya kadar inmişti. Ve bize cephane yetiştirmek için yol açmak üzere, teşebbüsat-ı lâzimede (gerekli girişimlerde) bulunuyordu; fakat bendeniz, o sırada Rus muharebatının kat’î (kesin) bir şekil alması, bizim için başka neticeler vereceğini ve o vakte kadar mevcut cephanemizle nasıl olsa idare olacağımızı bildiğim cihetle o kıtaatın (birliklerin) Rus cephesi üzerine gönderilmesi için Alman Karargâh-ı Umûmîsi tarafından gösterilen arzuyu bilâ-tereddüt (tereddütsüz) muvafık (uygun) gördüm ve kabul ettim ve bunda da bir dereceye kadar isabet olduğu görüldü. Çünkü bu teşebbüs üzerine, Rus Ordusu bildiğiniz gibi tekerledi, toparlandı, tâ şimdiki bulunduğu yerlere kadar sürüldü.”

Aynı konuşmasında Enver Paşa, 1915 yılı Ekim ayında Bulgarların savaşa girmeleri ile birlikte Balkan yolunun açıldığını; İngiliz ve Fransızların Sırbistan’a yardım etme ya da Çanakkale’de kalmaya devam etme seçenekleri ile baş başa kaldıklarını dile getiriyor. Hatta 10 Ocak 1916 tarihli bu konuşmasında söylediği üzere Enver Paşa, Kitchener’in Çanakkale ziyaretinden ve tahliye kararından dahi haberdar: (Kitchener ziyareti 28/29 Ekim 1915’te olmuştur)

“Bulgarların işe girmesiyle asıl Sırbistan seferi başlamış oldu. Bu suretle tabiidir ki, biz, yolun açılmasını kazandık.. Yolun böyle açıldığını gören Fransızlar, İngilizler, evvelâ açılmazdan evvel yarım yamalak Sırbistan’a yardım etmeye kalkıştılar; fakat tabiî her iki yerde iş görmek imkânsız olacaktı. Bir kere Selânik’e çıkmış bulunduklarından, Sırbistan’a yardım etmeye çalıştılar. Sırp Ordusu, bildiğiniz gibi, kumandanlarının yanlış sevk ve idaresi dolayısıyla Fransız-İngilizlerle birleşemeyerek dağlara atıldıktan sonra İngilizler, bu iki işten birini terk etmeye mecburdular: Ya Çanakkale’de kalacaklardı veyahut Selanik’ten vazgeçeceklerdi. Halbuki pekâlâ görülüyordu ki artık Çanakkale’de kalabilmelerinin imkânı yoktur. Bu teşebbüste asıl devamı isteyen ve muvaffak (başarılı) olamayan Hamilton’un tebeddülünü müteakip (değişiminin ardından) Kitchener’in Çanakkale’yi ziyaretinden sonra çekilmek kararını verdiler. Tabiî kendileri de pekâlâ biliyordu ki, bizim ordumuz, piyadece kendilerine faiktır (üstündür).”

Enver Paşa, Balkan yolu açıldıktan sonra İngiliz birliklerinin tahliyeden başka çarelerinin kalmadığını ifade ederek devam ediyor:

“Fakat yol açılmakla öteden beri mevcut olan noksanımız da ikmâl edilecek ve binaenaleyh artık denize dökülmekten başka çare(leri) kalmayacaktı. Bunun üzerine uzun müddet kanla ve muhtelif (çeşitli) renkteki askerlerinin laşeleriyle (et parçaları ile) setrettikleri (örttükleri) Gelibolu Şibh-i Ceziresi’ni (Yarımadası’nı) makhûren (kahredilmiş ve bozguna uğratılmış olarak) terk etmeye mecbur oldular.”

Enver Paşa, “cephanemizi tamamiyle alıp öyle taarruz etmek istiyorduk, fakat biz bu taarruzu icra etmeden kendileri daha evvel davrandılar” ifadesini kullanıyor; İngilizlerin tahliyesinin de bir başarı olduğunu kabul ediyor; ancak tahliyedeki başarının, Çanakkale’deki mağlubiyetin önüne geçemeyeceğine vurgu yapıyor:

“Hakikaten İngilizlere bir cihetten hak vermek lâzım gelir ki, bu çekilme hususunda Cenab-ı Hak, kendilerine yardım etti. Ve onlar istedikleri kadar parlamentolarında alkışlansınlar ve bununla iftihar etsinler, her halde bu çekilişleri mecburî ve kahkarî bir çekilişten ibarettir.”

Aslında İngilizlerin de, her ne kadar ciddi bir propaganda faaliyeti ile “Muhteşem Tahliye”yi duyursalar da bunun gerçekten de “muhteşem” olup olmadığı konusunda emin olmak istediklerini anlıyoruz.

Peki emin olabiliyorlar mı? Evet…

Birinci Dünya Harbi bittikten sonra Osmanlı Genelkurmayı’na Türk askerinin tahliyeyi fark edip etmediğini soruyorlar. Osmanlı Genelkurmayı ne cevap veriyor dersiniz?

Osmanlı Genelkurmayı, İngilizlerin Gelibolu Yarımadası’nı tahliyelerinin Türk askerince fark edilmediğini söylüyor. Tam da mevsimine uygun bir cevap: Harp bitmiş.. Osmanlı mağlup ve ağır bir mütareke imzalanmış… Akçura’nın ifadesi ile “fiilen tel örgüler içerisinde yaşayan harp esirlerinden farklı” olmayan Osmanlı Genelkurmayı söylüyor bunu…

Bir taarruza ve zayiata uğramadan gerçekleştirilmiş tahliye, askeri açıdan mutlaka başarıdır (ki bunu 1916 Ocak ayında Enver Paşa dahi nispeten kabul ediyor); ancak Gelibolu tahliyesi esnasında Türk askerinin taarruz etme fikrinin de olmadığını söylemek gerekmez mi… Hele ki donanmanın atışına müsait sahil şeridinde…

100 yıldır anlatılagelen Muhteşem Tahliye Hikayesi’ni, Türk askerinin tahliyeyi beklemediğini; tahliye esnasında uyuduğunu kabul ederek mi anlatmaya devam edeceğiz?

Söylemek istediğim tam da bu…

Aradan 100 yıldan fazla geçmesine rağmen yeni yeni, son 3-5 yıldır, 1915 yılına ait Türk askeri kaynakları yayınlanıyor. Ve bunlarda görüyoruz ki 1915 yılı sonbaharında İngilizlerin Çanakkale’den askerini tahliye edeceği konusunda Türk askerinin tespitleri var; hatta bu tespitlerin bazıları alt rütbeli askerlere ait..

Hep söylediğimiz gibi, Çanakkale Savaşları ile ilgili birinci el askeri kayıtlar okunarak Türk Literatürü yeniden yazılmalıdır. Bu yazılmadıkça “Muhteşem Tahliye”, “Çanakkale Firârı”nın önüne geçmeye devam edecektir.

Ayrıca Kontrol Et

KAŞ YAPARKEN GÖZ ÇIKARTMAK: ÇANAKKALE’DE ÇOCUKLAR DA MI SAVAŞTI!

Tarih biliminin çocuklara yönelik aktarımının nasıl olması gerektiğine dair özellikle pedagojik açıdan ve diğer sosyal …

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.