
İşte bir su’âl ki zihinler pek çok işgal etmiştir. Kahpe düşmanın bu mehr-i kadim ve meşhur pişgâhında bir mu’tâd hezimeti ile neticelenen bir nümayiş icra etmesi bu mesele üzerine teceddüd-i bahs ve münazarayı mûcib oldu. İstanbul’da bile en ufak bir vak’ayı büyük bir kil ve kale vesile-i ittihaz edenlerin himmetiyle (!) hakâyık ve vakâyi-i yakından takibe muvaffak olamayanlar düşmanın o menî’ el-mürur murad geçebileceği fikriyle endîşnâk oldular. Hakikatte ise herkesten ziyade düşman o boğazdan çıkılamayacağını biliyor.
Biz Çanakkale’nin nadiren esâtîre varan şöhret kadimesiyle mütenasib ve asr haziran bütün vesaitiyle mücehhez bir kıymet tedâfüyeyi hâiz olduğunu biliyoruz. Fakat bunu bir hayır hâh mütehassıs ecnebinin lisân takdirinden işitmek insanı elbette memnun bırakır. Onun için ahiren Fransa resâil musavvere mühimmesinden birinde Fransız donanması ihtiyat Kâimmakamlarından Mösyö Sovver Jorden tarafından neşr olunan makaleyi aynen tercüme ve mecmuanın mesleğine muvafık olduğundan neşr eyliyoruz. Boğazın topografik haritasıyla intişâr eden bu makale vâkıf ehval bir ecnebinin lisanından çıktığı cihetle en ziyade bedhvahlar okuyarak utanmalı ve hayır hâhân ise takviye-i kalb ve tezyîd meserret eylemelidirler. Makaleyi aynen tercüme ettiğimiz için Mösyö (Sovver)in tahtelbahir sefa’in hakkındaki temenniyatını da ibkâ ediyoruz. Hayır hâh ecnebi takdirkâri olduğu Osmanlılığın hamiyetinden emin olsun ki pek yakın zamanda o noksanı da ikmal edeceğiz. Şimdi makaleye başlıyoruz:
[Geçen nisanın on sekizinci günü bir İtalyan filosunun Çanakkale medhalini bombardıman etmesi bütün Avrupa’da azim bir heyecan uyandırdı. Zan olundu ki, İtalya Hükümeti harbin bitâtkarane devamından yorularak Osmanlılara büyük bir darbe havale etmeğe ve Trablus meselesini İstanbul kapılarından hal eylemeye karar verdi… Fakat daire-i harbin bu derece tevessü-i bütün Avrupa’da pek büyük tesirler hâsıl etmesinden korkuluyor idi.]İtalya Hükümeti tarafından neşr edilen resmi bir beyannameye nazaran İtalyan donanmasının Çanakkale pişgâhındaki nümayişi Osmanlı donanmasını boğazdan dışarı çıkmaya icbâr etmek için imiş. Güya ki Osmanlı donanmasının bu boğazdan çıkmasını müteakib zuhur edecek muharebenin İtalya’nın muzafferiyeti ile netice pezir olacağı bi iştiba hamiş. Bunun doğru olduğunu farz etsek bile Osmanlı donanması harp için vukû’ bulan davete icabet etmeyerek (Nara) limanından kımıldanmadı. Lakin, henüz bir kimse vatan fikrini anlamamış olan beşeriyet Heyet-i Mecmuası aynı temeddün de birleşmeden, “insaniyet” emel muazzamının tenvi edemeyeceği… Bütün insanlar bir millet halini almadan harbin ortadan kalkmayacağı, kat’i ve muhakkaktır.
Halbuki, bir kısmını kuytu mağaralarda ve ağaç kovuklarında yatan vahşiler, bir kısmını da henüz okuyup yazmak bilmeyen mütekellimler, diğer bir kısmını da göklerde bile uçacak kadar kudret maâliyi hâiz insanlar teşkil eden beşeriyet hazıra, bu mezheb-i gayeye ve vusûlden pek uzaktır.
Bu, olsun diyelim; fakat, başka başka muhitlerde, başka başka şerâit hayatiye ile yaşayan ve ıraka yek diğerlerinden bu kadar tefâruk ve tebâüd eden “beşeriyet”i bir millet haline ifrâğ etmekte bir hayal mahaldir; böyle olacağı kabul edilse bile, evvelce bu tefâruk milel nasıl vücuda geldiyse yine aynı ve diğer sebeplerle husûl bulamayacağı ve bunlar içinde tahakküm etmek isteyen kimselerin çıkmayacağı nasıl temin edilebilir?
Milletler mevcud olduktan ve aralarında beniye ve seciye cihetiyle farklar bulunduktan sonra ise, vatanperverlik daima mevcud, şu kadar ki tarz telakkisi zemin ve zamana ve evâmil-i sâireye tâbidir.
Mustafa Haluk