
Kurban Bayramı’nın dördüncü günüydü. İngilizler dört gün dört gece taarruzlarına devam ettiler…
Özet
Birinci Dünya Savaşı’nın önemli cephelerinden biri olan Çanakkale Cephesi’ne yurdun birçok yerinden asker gelmiştir. Ailesinden ve evinden uzakta yurdu için savaşan askerler, Çanakkale Cephesi’nde iki bayram geçirmiştir. Bu zamanlarda aile özlemi ağır basan ve buruk bir bayram geçiren askerler, siperlerde, düşman ateşi altında ve propaganda faaliyetlerine karşı birbirleri ile bayramlaşmış, bayram namazı kılmış ve ailelerine özlem dolu bayram tebriki içeren mektuplar yazarak bayramlarını kutlamaya devam etmişlerdir.
Anahtar Kelime: Çanakkale Cephesi, Kurban, Bayram.
Giriş
1807 yılındaki Osmanlı-Rus Savaşı’nda İngilizler, müttefikleri olan Rusları desteklemek üzere donanmalarını Çanakkale Boğazı’na göndermişler[1] ve Amiral Duckworth kumandasında 14 parçadan oluşan İngiliz Filosu Kepez Limanı’nda demirlemiştir. [2] İngiliz Filosu, Kurban Bayramı’na denk gelen 19 Şubat 1807 tarihinde Türk askerlerinin izinli olmasından faydalanarak Çanakkale’yi geçmeye başlamıştır. Durumu fark eden Kaptan Tömbekzade İbrahim Ağa, kumandasında bulunan bir gemi ile İngiliz Filosu’na karşı koymuş ancak geçmelerine engel olamamıştır. İngiliz Filosu’nun Çanakkale Boğazı’ndan geçtiğini haber alan Padişah III. Selim ise halk arasında dolaşarak savunma tertipleri aldırmış, İngiliz Filosu’nun Çanakkale Boğazı’ndan geri dönüşünü göz önünde bulundurarak yeni düzenlemeler için emir vermiştir. İngilizler ise İstanbul ve Çanakkale’de yeni düzenlemelerin yapıldığını ve yaptıkları tehdidin işe yaramadığını görmesi sonucu Çanakkale Boğazı’na doğru geri dönmeye başlamıştır. Çanakkale Boğazı’nda beklemede olan Türk topçuları, başarılı bir mücadele vererek İngiliz Filosu’nu hasara uğratmayı başarmış ve filo Bozcaada’ya sığınmıştır. Bu harekât sonucunda Amiral Duckworth kumandasındaki filonun Boğaz’dan geçmesine engel olamayan ve suçlu bulunan Boğaz Muhafızı Feyzullah Efendi idam edilmiş ve mezarı bugün Kilitbahir’de Mecidiye Tabyası’nın hemen yanında bulunmaktadır.[3] İngilizler ise 1807 yılında yapılan harekâtı “Çok şükür bu belalı Boğaz’dan çıkabildik. Doğrusu ucuz kurtulduk…” olarak yorumlamış, Rus amirallerinin yeniden saldırı teklifine karşı ise “İngilizlerin başaramadıkları yerde başkaları da başarı gösteremez.”[4] cevabını vermişlerdir. İngilizlerin bu harekâtından 108 yıl sonra Amiral Carden komutasında Çanakkale Boğazı’na dört aşamalı yeni bir taarruz planlanmış ve ilk aşaması için 19 Şubat günü özellikle seçilmiştir.
Karadeniz Olayı
Birinci Dünya Savaşı öncesinde İngiltere ve Fransa ile gergin bir ilişki yürüten Osmanlı Devleti, Avrupalı devletlerin birbirlerine savaş açması ve ardından Almanya ile yapılan ittifakla beraber genel seferberlik ilan etmiştir. [5] Ekim ayı ortalarında ise Almanya’nın Varşova’da yenilmesi, Avusturya’nın Sırbistan ve Rusya önünde başarısız olması Osmanlı Devleti’nin bir an önce savaşa girmesi yönündeki baskıları arttırmıştır. [6] Kurban Bayramı arifesinde Amiral Souchon kumandasındaki Osmanlı Donanması keşif yapmak amacıyla Boğaz’a açılmış ve Rus gemileri ile çatışma yaşamıştır.[7] Kulaktan kulağa dolanan bu bilgi bayram sabahı Donanma Kumandanlığı’ndan Alman Elçiliği’ne çekilmiş bir telgraf ile gazetelerde “Donanmamız Karadeniz’de talimle meşgul iken 27-28 Ekim’de Rus Filosu’nun tecavüzüne uğramış ve 29 Ekim’de taarruza geçerek bir torpil vapurunu batırmış, bir torpidoya hasar vermiş, bir gemiyi zapt etmiş, bir Rus topçekerini ve bir gambotu torpillemiş ve düşmanın üç subay ile yetmiş iki askeri esir edilmiş…”[8] şeklinde yayınlanmıştır. Kurban Bayramı arifesinde yaşanan bu olay karşısında bayramın ilk günü de bir istifa gerçekleşmiştir. Sadrazam Sait Halim Paşa kendisinden habersiz böyle bir olayın gerçekleşmesi sonucunda istifasını sunmuş fakat kabine üyelerinin ısrarı sonucunda istifasını geri almıştır. [9] Selahaddin Adil ise yaşanan Karadeniz Olayı’nı şu şekilde anlatmıştır: “Bugün hem Kurban Bayramı hem donanmanın ilk muvaffakiyet (başarı) haber-i beşareti (müjdeli haberi) alınan bir gün idi. Öğleden sonra 1’de telefon geldi. Hayırlısı ile kurtulduğunu ve Behice’nin tevellüdünü (doğduğunu) haber veriyordu. Artık bendeki sevinci görme! Ne çare ki yanında değilim. Fakat Hacı Kaptan ve onun getirdiği mektup sana anlatmıştır ki neşe üzere idim. Ne yapalım vaziyetin tebeddülatı (değişmesi) beni alıkoydu. Şimdilik ne vakit gelebileceğimi tahmin edemem.”[10] Yaşanan bu olay sonucunda ilk olarak Rusya, hemen ardından da İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’ne savaş açtığını bildirmiştir. Bunun üzerine 11 Kasım 1914 tarihinde Osmanlı Devleti karşı savaş ilan etmiş, 23 Kasım günü Halife ve Sultan V. Mehmed Reşad tarafından Cihad-ı Ekber ilan edilmiş ve Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na girmiştir. [11]
Cephede Kurban Bayramı
Çanakkale Cephesi’nde askerler ailelerinden, sevdiklerinden ve evlerinden ayrı iki bayram geçirmiş, dini bayramların cephede ayrı bir yeri olmuştur. İlk olarak Ağustos ayına denk gelen Ramazan Bayramı’nda askerlerin oruç tutmayarak kaza edebileceklerine dair fetva yayınlanmış, bölgedeki bazı köylerin minarelerine kandiller asılmış, askerlerin önemli bir bölümü bayram namazlarını kılamamış ve düşman saldırısına karşı tetikte beklemiştir.[12] Cephedeki ikinci bayram ise Kurban Bayramı olmuş, bayram 19 Ekim 1915 Salı günü başlayıp, 22 Ekim 1915 Cuma günü sona ermiştir. Cephedeki askerin bayramı unutulmamış, Başkumandanlık Vekili Enver Paşa birliklere bayram hediyesi göndermiş ve İbrahim Arıkan Kurban Bayramı arifesinde yaşadığı bu olayı şöyle aktarmıştır: “3 Teşrinievvel 1331 (16 Ekim 1915) günü Fırka (Tümen) Kumandanı’nın emri ile Alay içtima ettirildi. Harbiye Nezareti’nden hususi surette vazifelendirilen yaşlı bir hoca, Alay’ın ortasına gelerek 61’inci Alay’a hitaben ateşli bir nutuk irat etti.”[13] Bayram tebriki yalnızca Başkumandanlık Vekaleti ile sınırlı kalmamış, komutanlar birliklerine bayram mesajı gönderdiği gibi askerler de kendi aralarında bayramlaşmıştır. Örneğin, Çanakkale Cephesi’nde 14’üncü Tümen Komutanı olarak görev yapan Yarbay Kâzım (Karabekir) Bey, Kurban Bayramı dolayısıyla birliklerine şu tebriki yayınlamıştır:
“Kerevizdere (18 Ekim 1915)
Yarın Kurban Bayramı’dır. Yüzbinlerce muvahhidinin Kâbe-i Muazzama’dadergah- ulûhiyeteyöneldiği, rahmet-i İlâhiye kapılarının âlem-i İslâm ’a açıldığı gündür. İngiliz vahşeti, Fransız denaeti, Rus zulüm ve esareti milyonlarca İslâm kardeşimize bu sene Kâbe-i Muazzama ’nın yollarını kapadı. Bu melanet elbette gayretullaha dokunacaktır. Ordu-yı İslâm pek yakında mansur ve muzaffer olacaktır. Gelecek yılın bu günleri, dört yüz milyon ehl-i İslâm hür, müstakil ve müttehit, livaü’l-hamd-i Ahmedî altında, Al-i Osman bayrakları sayesinde, müştak ve müftehiri olduğu, Beytullah’a kavuşacak, “ebbeyk!” diye haykıracaktır. Her evde, her bucakta, tehliller, tekbirlerle kurbanlar kesilirken, biz de Kerevizdere kurbanlarımıza ve şehit kardeşlerimize fatihalar gönderelim. Bizler ya Şehitlik ya da gazilik duygusuyla Hakk’a bel bağlayalım. Tâ ki dinimiz kurtulsun, namusumuz masum kalsın. Nâm-ı millet yükselsin. Vatan ebedi şan ve şeref bulsun. Bu mübarek gün vesilesiyle zabitan ve efrat arkadaşlarımın gözlerinden öper cümleyi tebrik ederim. 14’üncü Fırka Kumandanı Kaymakam Kâzım Karabekir.” [14]
Çanakkale Cephesi’nde askerler top ateşleri altında ve tahkimat işleri ile meşgul olurken bir yandan da birbirlerinin Kurban Bayramı’nı tebrik etmeyi ihmal etmemiş; neferler, çavuşlar, onbaşılar, tabur kumandanları birbirlerinin siperlerine giderek bayramlaşmış veya bayram tebriki yazmışlardır. Cephede tutulan günlükler muharebeler ile ilgili birçok bilgi verdiği gibi cephede yaşanan bayramlar hakkında da bilgi vermiştir. Örneğin Mehmet Fasih Bey, Kurban Bayramı ile ilgili “Bugün Kurban Bayramı. Biraz siperlerde gezdim ve kovan topladım. Sonra yerime gelerek bir kahve içtim. Pek ziyade bitab olduğumdan uyumamak üzere yattım. İşte bu esnada toplar başladı. Obüsler sağ cenahımızın gerilerine düşüyor. Zaten kovuğun on adım sağına da düşmüştü. Mecbur oldum ikinci hattaki mahale gitmeye. Gittim.” [15] günlüğüne bu notu düşerken, Kireçtepe’de savaşan Ziraat Mektebi öğrencisi yedek subay Abidin Efendi’nin cephede tuttuğu günlüğünün 19 Ekim 1915 tarihinde şunlar yazılıdır: “Bugün Kurban Bayramı’nın biri… Fakat bayram olduğundan kimsenin haberi yok. Ancak öğlenleyinbayram olduğunu öğrendik… Askerler ordugâhın düzenlenmesi ve tertibiyle meşgul… Ben de dünkü yorgunluğu kısmen telafi için sabah geç vakte kadar uyudum.” [16] Cephedeki savaş koşullarına rağmen askerler birbirleri ile bayramlaşmayı sürdürmüş, özellikle düşman ateşinin hafiflediği sıralarda eller sıkılmış, bayram tebrik edilmiştir. Askerler aile özlemlerini birbirlerine sarılarak gidermeye çalışsalar da düşünceli tavırları komutanların dikkatini çekmiştir. Örneğin büyük taarruzda Kanlı siperin yanındaki takımda görev yapan ve düşmanla çetince savaşan Hasan adındaki nöbetçi erin dalgın tavırlarının Alay kumandanının dikkatini çekmesi üzerine Hasan; “Seferberlik iptidasında bizi topladılar. Ben köyde nişanlı idim. Büyük kardeşim de yeni evli idi. İkimiz de harbe gittik. Kardeşim şehit olmuş. Harpte belki ben de öleceğim. Fakat nişanlımı görmedim. Bugün bayram ne olurdu ben de köyde nişanlımı bir kere olsun gördükten sonra gözlerim kapansaydı… işte bunu düşünüyordum.” cevabını vermiştir. Neticesinde tek arzusu köydeki nişanlısını gördükten sonra ölmek olan Hasan’a Alay kumandanı tarafından on gün izin verilmiştir. [17] İzin alamayan askerler ise ailelerine bayram tebriki içeren, özlem dolu mektuplar yazmışlardır. Selahaddin Adil’in 15 Ekim 1915 tarihli Alçıtepe’nin kuzeyinden yazdığı günlüğünde şu satırlar dikkat çekmiştir: “Fırka Uzunköprü’de herhalde hazırlık ve toplanmak için birkaç gün kalacaktır. Ümit ederim ki seni ve yavrumuzu der-ağuş etmek (kucaklamak) üzere İstanbul’a me’zunen (izinli olarak) gelebileyim. Daha şimdiden sevinme yalnız. Allah’tan nasip temenni eyle ve inşallah de! Bu bayram da yanında bulunamıyorum. Gerek sizin ve gerek cümlenizin bayramını tebrik eyler ve Cenab-ı Hakk’dan birlikte pek çok bayramlar mesuden geçirmenizi temenni eylerim. Artık benim kurbanımı siz kesin. Hayırlısıyla diler kurtulur isek kesilecek çok kurbanlarımız, verilecek çok sadakalarımız var…” [18]
Çanakkale Cephesi’ni yakından görmek isteyen Suriye, Filistin ve Lübnan’da yaşayan gazeteci, siyasetçi, hatip ve bilim adamlarından oluşan ve başkanlığını Es’ad Eş-Şukayrî’nin yaptığı 31 kişilik Arap Heyeti, Cemal Paşa tarafından organize edilen bir gezi ile 17 Ekim 1915 tarihinde Sirkeci Limanı’ndan hareket etmiştir. 18 Ekim’de Akbaş İskelesi’ne gelen heyet, 5’inci Ordu Kumandanı Liman von Sanders tarafından karşılanmıştır. Kurban Bayramı’na denk gelen bu ziyaret esnasında bayram namazı bir çam ağacı altında Trablusşam ulemasından Şeyh Abdülkerim Uveyda tarafından kıldırılmış ve daha sonra Arıburnu Cephesi’ni gezen heyet; 20 Ekim’de ağır yaralıları, 21 Ekim’de Mustafa Kemal komutasındaki Anafartalar Grup Komutanlığı’nı ziyaret etmiştir. [19] Bu dönemde Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal bir taraftan savaşırken bir taraftan da Arap Heyeti için hazırlıklar yapmış, bayram sabahı ise karargâhında arkadaşları ile bayramlaşmıştır. Anafartalar Grubu Kurmay Başkanı Binbaşı İzzettin (Çalışlar) Bey, Mustafa Kemal’in karargâhındaki Kurban Bayramı’nı şu şekilde aktarmıştır: “Hava rüzgârlı. Karargâhta samimi bir Bayram tebrikatı yapıldı. Öğleden sonra Ordu Karargâhına gittim. Kazım (İnanç) Bey’i (5’inci Ordu Kurmay Başkanı) ziyaret ettim. 13’üncü Tümen Kumandanı Selahattin (Adil) Bey de oradaydı. Sonra Kuzey Grubu Kurmay Başkanı Eggert geldi. Rauf Bey ’i Haşan Bey’i ve Remzi Bey’i de ziyaret ettim. Akşama yakın avdet (geri döndüm) ettim.” [20]
Çanakkale Cephesi’nde Ekim ayına gelen Kurban Bayramı, savaş koşullarının yanı sıra İngiliz birliklerinin topçu ateşine ve propaganda faaliyetlerine de sahne olmuş, İngilizler bayram öncesinde faaliyetlerine başlamış ve Türk askerlerini kendi taraflarına çekmeye çalışmıştır. Örneğin, Anafartalar Grubu Komutanlığı tarafından hazırlanan 19 Ekim 1915 tarihli raporda belirtilen ve 11. Tümen keşif kolları tarafından ele geçirilen “Arkadaşlar” başlığını taşıyan bildiride, Türklerin haline acıdıkları, bu tarafta rahata kavuştukları belirtildikten sonra Türk esirinin ağzından şu bildiri yazılmıştır: “Arkadaşlar! Sizin halinize çok acıyoruz. Bir defa buraya gelseniz de bizim rahatlığımızı görseniz. Çok memnun kalacaksınız. Ne kadar çoğuz, bir bilseniz, bizim sevincimiz o kadar mükemmel olur. Hepimiz bayramlaşırız. Allah’a bugün şükürler olsun ve bir gün evvel bizleri ailelerimize kavuşturması için niyazlar arz ediyoruz. Tekrar diyorum, durmayın bize gelin. Osmanlı Esirlerinden Biri” [21] Türk birliklerinin maneviyatını sarsmak için faaliyete geçen İngilizler topçu ateşlerini sıklaştırmış ve bildiri metinleri atmaya devam etmiştir. Örneğin bir Ermeni tarafından yazıldığı tahmin edilen kâğıda sarılı bomba da Türklerin Kurban Bayramı tebrik edilirken, Türklerin kurban kesemedikleri ancak kendilerinin kurban kestikleri, kendi taraflarına geçerlerse onların da kurban kesebilecekleri belirtilmiştir. [22] Propaganda bildirilerin yanı sıra İngiliz birliklerinin sıklaştırdığı topçu ateşi altında Kurban Bayramı yaşanmaya devam etmiş, Çanakkale Işıklar Köyü’nden Osman Yılmaz o günü şöyle anlatmıştır: “Kurban Bayramı’nın dördüncü günüydü. İngilizler dört gün dört gece taarruzlarına devam ettiler… Hep topçu ateşi… Topçu ateşiyle gene bozdu gavur bizi. 11. Fırka sağımızda bozuldu. Bizim de bozulmamıza sebep oldu. Gece, gündüz çekiliyoruz. Aç ve susuz… İngiliz tayyareleri de üzerimize bomba atıyorlar.” [23] Görüldüğü gibi cephede ailesinden uzak buruk bir bayram geçiren askerler bir taraftan da düşman birliklerinin topçu ateşi ve propaganda faaliyetleri altında Kurban Bayramı’nı yaşamaya çalışmıştır.
Sonuç
Çetin
muharebelere sahne olan Çanakkale Cephesi’nde dini bayramların ayrı bir yeri
olmuş, ailesinden, sevdiğinden ve yurdundan uzakta düşmanla savaşan askerler
birbirlerine sarılmıştır. Düşman ateşleri altında bayram yaşanmaya devam etmiş,
komutanlar birliklerine bayram tebriki gönderirken bir yandan da birbirlerinin
siperlerine giderek bayramlaşmışlardır. Cepheye yapılan ziyaretler askere moral
verdiği gibi Kurban Bayramı’na denk gelen Arap Heyeti ile bayram namazının
kılınması askere moral aşılamıştır. Türk askerlerinin dini duygusunu bilen ve
maneviyatını kırmaya çalışan İngiliz birlikleri, topçu ateşlerini sıklaştırıp,
propaganda bildirileri atsa da amaçlarına ulaşamamıştır. Sonuç olarak savaş
koşulları altında yaşanan bayramlar da askerler birbirlerine aile olarak
bayramlarını kutlamıştır.
[1]Muzaffer Albayrak, Tuncay Yılmazer, Sorularla Çanakkale Muharebeleri 1, İstanbul- Yeditepe Yayınları, 2007, s. 30.
[2] Bayram Akgün, Boğaz’ın Fedaileri 1 Çanakkale Boğazı Tahkimatları, Dün Bugün Yarın Yayınları, İstanbul, 2018, s. 313.
[3]Muzaffer Albayrak, Tuncay Yılmazer, a.g.e, s.30.
[4]Bayram Akgün, a.g.e, s. 313.
[5]Murat Çulcu, Osmanlılar Silah Başına, Kastaş Yayınevi, İstanbul, 2011, s. 275.
[6]Çanakkale Acı İlaç, Deva Yayınları, 2005, s.22.
[7]Murat Çulcu, a.g.e., s. 275.
[8]A.g.e., s. 288.
[9]Doğan Doğaner, Çanakkale Muharebeleri’nde Mustafa Kemal (Y.L. Tezi), Edirne, 2008, s. 31-32.
[10]Selahaddin Adil Paşa, Çanakkale Cephesinden Mektuplar Hatıralar, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 133
[11]Çanakkale Acı İlaç, Deva Yayınları, 2005, s.22.
[12] Barış Borlat, Çanakkale Cephesi’nde İkmal Faaliyetleri (1914-1916), Çanakkale Savaşları Enstitüsü Yayınları, İstanbul, 2020, s.132.
[13]Mithat Atabay, Siperden Gerçeklere, Paradigma Yayınları, Ankara, 2015, s. 332.
[14]A.g.e., s. 333.
[15] Murat Çulcu, Çanakkale 1915 Kanlısırt Günlüğü, Denizler Kitabevi, Kaptan Yayıncılık, İstanbul, 2016, s. 63-64.
[16] Mithat Atabay, Siperden Gerçeklere, Paradigma Yayınları, Ankara, 2015, s. 332.
[17] Münim Mustafa, Cepheden Cepheye, Arma Yayınları, İstanbul, 1988, s. 119-120.
[18]Selahaddin Adil Paşa, Çanakkale Cephesinden Mektuplar Hatıralar, Yeditepe Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 171
[19] Mithat Atabay, Siperden Gerçeklere, Paradigma Yayınları, Ankara, 2015, s. 184.
[20] Ag.e., s. 335.
[21] Burhan Sayılır, Aileni Özlemedin Mi, Gazi Kitapevi, Ankara, 2014, s. 104-105.
[22] A.g.e., s. 150.
[23] Cahit Önder, 7 Cephenin Gazileri Anlatıyor, Nesa Ofset Matbaacılık, İzmir, 2005, s. 98.