
Son zamanlarda Çanakkale Muharebelerine karşı artan ilgi ve eser sayılarındaki artış kafalarda bazı soru işaretleri bırakmış olabilir. Özellikle “Eserler birbirinin tekrarı” “Neden Çanakkale çalışılıyor?” tarzındaki düşünceler bu alanda çalışmak ve üretmek isteyen öğrencilerin şevkini kırabiliyor.
Çanakkale’de Çanakkale çalışmak bir popülizm gibi algılanabilir. Kimimizin doğup büyüdüğü kimimizin yıllardır yaşadığı ve tarih eğitimini tamamladığı bu şehirde çalışma alanının kendisine bu kadar yakın olması aslında bir avantaj değil midir?
Cevap aslında çok basit!
Örnek vermek gerekirse bir harita üzerinden çalışıp bölgeyi tanımaya çalışmakla, bölgenin içerisinde yürümek arasında çok fark var. Çalıştığın bölgeyi tanımak her zaman önemli olmuştur. Bir düşünsenize, Mustafa Kemal Balkan Savaşları’nın cereyan ettiği yıllarda bölgenin coğrafi zorluğuna tanık oldu. Yıllar sonra ise Çanakkale Muharebeleri’nde öngörülerinde haklılığını ortaya koydu. Mustafa Kemal Arıburnu Muharebeleri Raporu’nda bu konudan şöyle bahseder;
“İşbu mıntıkada Balkan muharebesinin son safhasında Mirliva Fahri Paşa taht-ı kumandasında bulunan kuvay-i mürettebe namı altındaki kuvvetlerin erkân-ı harbiyesi harekât şubesi müdürü vazifesiyle bulunduğum sıralarda sahili ve suret-i müdafaasını ariz ü amik tetkik etmiş idim. Bu tetkikatımdan hasıl olan kanaate göre, düşmanın ihraç teşebbüsünde, Seddülbahir ve Kabatepe civarlarındaki sahile aynı zamanda ihraç yapabilmesi mümkün ve buna mukabil işbu sahil akşamının düşmanın ihracına sahilde mâni olacak surette müdafaası da mümkün ve lâzım görülmüştür.”
1915 yılında dönemin en iyi kara ordusuna sahip olan Alman Islah Heyeti’nin düşüncesi ise Türk Komuta Kademesi’nden daha farklıydı. Bunun sebebi dönemin Avrupai savaş ekolünün yanında “araziyi tanımamaktan” geçiyordu.
Bölgesini tanıdığın ve hakim olabildiğin yerin çalışmasının sağlaması daha kolay olabiliyor. Çanakkale’de Çanakkale Muharebeleri çalışmakta buna benziyor. Okuduğun kitapta bölgeden bahsederken, eğer çalışma sahana hakimsen o bölgeyi zihninde canladırabiliyorsun veya okuyacağın kitabı yanında götürüp tarihi olayların mahal ettiği bölgelerde okuyup aklında bir kurgu yapabiliyorsun. Belki bazen tekrara düşüyorsun(!) ama en sonunda 104 yıldır kayıp olan Kumkale Şehitliği’ni bulabiliyorsun.
Çanakkale Muharebeleri hakkında yazılmış eserlere “göz gezdirirsek” tabiki akademik etiğe uymayan birçok çalışma bulunabilir. Çalışmalarda görmediği belgelere atıf yapan, sayfalarını intihalle dolduran ve bunun göze çarpmaması için intihal yaptığı eserdeki bilginin kelimeleriyle oynayıp ya da sayısal birkaç veriyi rakam yerine yazıyla yazarak yaptığı bilgi hırsızlığını hafifletmek isteyen araştırmacılar olabilir. Bu da birbirini tekrar eden eserlerin birikmesi ve yayılmasını ortaya çıkarabilir.
“Hata bulmak her zaman en kolayıdır.”
Eserlere “göz gezdiriken” daha önce hiç çalışılmayan 27. ve 57. Alay hakkındaki çalışmalar ve diğer özgün ve çok bilinen yanlışları ortaya koyan eserleri göz ardı ettiysek bugün bu alanda çalışan ve özgün eserler ortaya koymaya çalışan, çıkaracağı bir yayın için binlerce belge gören, zamanını harcayan, ailesinden, arkadaşlarından feragat eden araştırmacılara haksızlık yapmış olmuyor muyuz?
Şimdi benim bir sorum var!
Hiç gitmediğim bir bölgeyi çalışmak, hiç görmediğim bir belgeye atıf yapmakla eş değer değil midir?