3 Kasım 1914’te İngiliz ve Fransız gemilerinin Boğaz’ın giriş istihkâmlarına gerçekleştirdiği bombardıman ile birlikte Osmanlı Devleti fiili anlamda bu savaşın bir parçası olmuştu. Çanakkale Boğazı’nı geçerek savaşı kısa sürede sona erdirmeyi planlayan Müttefik kuvvetler, plana dair ilk saldırılarını 19 Şubat 1915 tarihinde gerçekleştirmişti. Boğazın giriş tahkimatlarını oluşturan Seddülbahir, Kumkale, Orhaniye ve Ertuğrul Tabyaları’na yönelik olan bu ilk harekâttan istedikleri sonucu alamayan Müttefik kuvvetler, bir sonraki saldırıyı 25 Şubat 1915 tarihinde gerçekleştirmiş ve Boğaz’ın giriş istihkâmları tamamen susturulmuştu. İlerleyen günlerde İtilaf filosu, küçük çapta bir kara çıkartmasına başvurmuş; bu harekâtlar mayın arama-tarama faaliyetleri ve başarısız olan birtakım teşebbüslerden öteye gidememişti. Bu harekâtlardan biri 4 Mart 1915 tarihinde gerçekleşmiş ve tarihe Seddülbahir Kahramanı Bigalı Mehmet Çavuş’un ismini yazdırmıştı.
4 Mart günü Müttefik kuvvetler, Binbaşı Balmer komutasında dört ağır makineli tüfekle takviyeli bir deniz piyade bölüğü ve Yüzbaşı Fredrick komutasındaki bir tahrip ölçme ve kıyı müfrezesi öğleden sonra Morto Limanı’na çıkmaya başlamıştı. Müfreze, Seddülbahir Köyü ile tabya arasındaki alana ulaşmış; ancak yoğun Türk ateşlerinin etkisiyle daha ileriye gidememişti. Savaş gemilerinin desteğinde tekrar harekete geçen İngilizler, köye ulaştıklarında Türk bataryasının yan ateşiyle karşılaşmış ve ilerleme imkânı bulamayan Binbaşı Balmer, Amiral de Robeck’ten takviye talebinde bulunmuş; ancak olumlu bir cevap alamamıştı. Bunun üzerine İngilizler geri çekilmek zorunda kalmıştı. Çarpışmalar sırasında Seddülbahir’in savunmasında görevli olan 27’nci Piyade Alayı, 3’üncü Tabur, 10’uncu Bölüğe mensup Bigalı Mehmet Çavuş, tüfeğinin mekanizmasının bozulması sebebiyle yakınında ki istihkâm küreğine sarılarak takımı ile birlikte düşmana saldırmış; başından ve göğsünden yara almıştı. Muharebeden sonra Bigalı Mehmet Çavuş’un gösterdiği kahramanlığı duyan 19’uncu Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal, Müstahkem Mevkii Komutanlığı’na gönderdiği raporda Mehmet Çavuş’un ödüllendirilmesini istemişti. Osmanlı Padişahı Sultan Mehmet Reşat tarafından da Gümüş İmtiyaz Harp Madalyası’na layık görülmüştü. [1]
19’uncu Tümen Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal, bu çatışmayla ilgili olarak 4 Mart 1915 günü Boğaz Müstahkem Mevki Komutanlığına şu raporu vermişti:
Harap Tabya
4 Mart 1915
“1. Düşman, yedi torpido ve zırhlı ile saat 14.45’te Seddülbahir’i şiddetle bombardıman ettikten sonra sahile yaklaşarak bir zırhlının çanaklığından açtığı makineli tüfek ateşi desteğinde asker dolu üç büyük kayığı Seddülbahir İskelesi’ne yanaştırıp altmış kadar erini kıyıya çıkartmıştır. Bu noktaya karşı mevzi alan piyadelerimizin ve bu bölgedeki topların ateşi ve özellikle 9’uncu Tümen ve 27’nci Alay 10’uncu Bölük çavuşlarından Mustafa oğlu Mehmet’in komutasında olarak Seddülbahir Kalesi’nde bulunan bir takımın süngü hücumu ile püskürtülmüştür.
Adı geçen Çavuş, tüfek mekanizmasının işlememesi üzerine taşla, emrindekilere örnek olacak şekilde düşmana saldırmış, kendisi de başından ve sol memesinden yaralanmıştır. Bu Çavuşun uygun bir şekilde ödüllendirilmesini rica ederim.
2. Şimdiye kadar dört şehit, 14 yaralımız vardır.
Tümeni ordugâhına geri gönderdim. Ben Harap Tabya’dayım. Gece yarısından sonra Eceabat’a döneceğim.
19’uncu Fırka (Tümen) Komutanı
Mustafa Kemal[2]
Bigalı Mehmet Çavuş’un Türk askerine örnek teşkil eden kahramanlığı İkdam Gazetesi’nin 6 Mart 1915 tarihli nüshasına şu şekilde yansımıştı:
“…Düşmana pek yakın bir mevzide nısf takımlık bir kuvvetle kumanda eden Mustafa oğlu Mehmed Çavuş namında bir kahraman, düşmanın bir müddet ilerlemesine ses çıkarmamış ve fakat ziyâde sabır edemeyerek daha doğrusu vatan toprağını düşmana çiğnetmemek iştiyâkıylatitreyen efradını tutamayarak onlarla beraber süngü hücumuyla düşmana arslanlar gibi saldırmıştır. Aradaki mücadele çok devam etmemiş ve kükremiş arslanlar gibi savlet eden Osmanlı dilâverleri önünde düşman kâmilen muzmahill olmuş yirmiden ziyade maktul ve mecruh vererek perişan perişan bir surette firar etmiştir. Mehmed Çavuş ise başından ve sağ memesinin üstünden olmak üzere iki yerinden yaralandığı halde yerde sürünerek maiyetinden ayrılmamış; bir taraftan bütün manasıyla kanını vatan toprağına işar ettiği halde, diğer taraftan efradını teşvik ve ateşine devam etmiştir. Nihayet tüfeğinin mekanizması işlemeyecek derecede bozulduğu vakit bu mert asker eline geçen atşları atmak suretiyle sandallarına kaçan düşman efradını takib etmiştir…”[3]
Corbett de 4 Mart 1915 Muharebesi’nde Türk askerinin göstermiş olduğu kahramanlığı ve Çanakkale Boğazı’nı sadece donanma ile geçmenin mümkün olamayacağını şu sözlerle anlatmıştı:
“4 Mart çıkarması, küçük kuvvetlerle iş görme zamanının çoktan geçmiş olduğunu anlatmıştır. Türklerdeki savaş ruh ve isteği ve kendine güven duygusu, ciddi olarak göz önünde bulundurulması gereken bir etkendi. Artık güçlü birlikler olmadıkça Birleşik Filo’nun Çanakkale Boğazı’nı zorlayıp geçme olasılığı bile çok azdı.”[4]
Çanakkale Savaşı’na dair harp raporlarından bildiğimiz üzere, muharebeler sırasında gösterilen kahramanlıklar üst makamlar tarafından çoğu zaman madalya ile ödüllendirilmiş; askere örnek teşkil etmesi amacıyla bazen siperlere, kahramanlık gösteren askerlerin isimleri verilmiş; bazen de bu askerlerin veya muharebe sırasında büyük fayda göstermiş bir tümenin anısına savaş şartlarının elverdiği ölçüde anıtlar inşa edilmiştir. 16’ncı Tümen Anıtı, Mehmet Çavuş Siperleri, Bigalı Mehmet Çavuş gibi birçok askerin madalya ile taltif edilmesi vb. birçok örneği Çanakkale Muharebeleri boyunca görmek mümkün. Uzun yıllar tartışma konularından biri, muharebeler sırasında Cesaret Tepe üzerine inşa edilen ve Çanakkale Şehitler Abidesi inşa edilene kadar Çanakkale Zaferi anma törenlerinin de gerçekleştirildiği “Mehmetçik” bir diğer adıyla “Mehmet Çavuş Anıtı”ydı. Anıt ilk olarak muharebeler sırasında 19’uncu Tümen anısına inşa edilmiştir. 1919 yılında 64’üncü Alay’a mensup Mehmet Çavuş (daha önce yapılan bir araştırmada Kırşehirli olduğuna ulaşılmıştır.) ve 25 askerinin 27 Nisan günü Anzak kuvvetlerine karşı gösterdiği direnişin anısına yeniden düzenlenmişti. 1934 yılında ise Ankara Jandarma Mektepleri’nin yardımlarıyla şimdiki mermerle kaplanarak üzerinde “MEHMETÇİK” yazısı olan anıt oluşturulmuştu. Ancak harp ceridelerinden elde edilen bilgiye göre Seddülbahir Kahramanı Bigalı Mehmet Çavuş, Kara Savaşları’nın başlamasıyla 27’nci Alay’a bağlı olarak Arıburnu bölgesinde de muharebelere katılmıştır. Hatta 27 Kasım 1915 tarihli 27’nci Alay harp ceridesinden, 27’nci Alay 3’üncü Tabur 2’nci Bölük 2’nci Takım Kumandanı olarak görev yapan Mehmet Çavuş’un, kumandasında bulanan keşif kolu ile Ali Çavuş Siperi’nin sağ yanından dere hattını takip ederek Korku Deresi’ne inmek ve (R) siperine taarruz etmekle görevlendirildiğini ve bu taarruz sırasında düşmanın mitralyöz ateşi ile göğsünden yaralandığı öğrenilmektedir.[5]
Tanin gazetesinin 9 Mayıs 1331(22 Mayıs 1915) tarihli nüshasında yayınlanan haberde konu ile ilgili olarak bizzat Bigalı Mehmet Çavuş’un ifadeleriyle şöyle bahsedilmektedir:
Geçenlerde Çanakkale’ye giderek gazilerimizi ziyaret etmiş olan muharririmiz bu defa hastahanede eski bir âşina ile karşılaşmıştır. Çanakkale’ye düşmanların ilk asker ihraç ettikleri esnada pek az olan müfrezesiyle düşmana kahramanca hücum eden Mehmet Çavuş, mülazımlığa terfi etmiş; bu defa da Arıburnu muharebesine iştirak ettikten sonra mecruh olarak bu hastaneye gelmişti. Muharririmiz kendisini bu ikinci gazası, eski bir âşina sıfatıyla tebrik etmiş ve kahraman mülazım da şen ve şâtır, geçirdiği muharebeyi muharririmize ber-vech-i âti nakletmiştir:
“Sağ cenahta ‘Kâintepe’ civarında bulunduğumuz esnada kaçan düşman bir baskın yaptı. Bunun üzerine biz bütün mevcudiyetimizle düşmana ateşe başladık ve biraz ilerledik. Gece sabaha doğru her iki tarafta da ateş kesilmişti. Fakat sabaha karşı aldığımız taarruz emri üzerine düşman üzerine yeniden hücum edildi. Bu suretle düşmanın birinci siperini işgal ettikten sonra diğer siperi de almak için emir verdim. Biz böyle kahpe düşman üzerine sıçrayarak hücum ettiğimiz sırada bir İngiliz zabiti kılıcını çekerek üzerime doğru hücum etti ve düşman askerleri de süngü takarak ilerlemeye başladı. Derhal ateş emrini verdim ve bu sırada İngiliz zabiti siperi terk edip kaçarken rovelverle geberttim ve arkadaşlarıma bağırdım: -Arkadaşlar herkes sıçrayarak ileri. İkinci siperi de tutmaya gayret edelim. Hep beraber silahlarını atarak kaçan düşmanı, yerlerde bıraktıkları leşlerini çiğneyerek kovaladık. Bu esnada gelen bir kurşunla kolumdan yaralandım ve hatt-ı harpten çekilmeye mecbur oldum.” “Mayıs’ın altıncı günü sabahleyin şafakla beraber düşman siperlerine hücum ettik. Düşmanın mermileri mütemadiyen üzerimizden geçiyor, her iki tarafta da harp bütün şiddetiyle devam ediyordu. Düşmanın gemileri de ateşe iştirak eyliyordu. Böyle olduğu halde düşman askerleri bulunduğu mevzileri terk ederek münhezimen kaçıyor ve kahraman askerlerimiz harikulâde bir şecaatle bu firariler üzerine atılıyordu. İşte bu esnada ben de bir şarapnel misketiyle ayağımdan mecruh oldum.”[*]
[*] Tanin Gazetesi, “Gaziler Arasında”, 9 Mayıs 1331.
“Mehmetçik Çanakkale’de” adlı eserde de Kara Muharebeleri sırasında 27’nci Alay’ın kahramanları olarak bahsedilen Ali Çavuş, Mehmet Onbaşı, Bombacı Hamdi Çavuş’un yanı sıra Mehmet Çavuş’un ismi de yer almaktadır:
“Ali Çavuş, Mehmet Çavuş, Mehmet Onbaşı, Bombacı Hamdi Çavuş. Bu dört Türk neferi Arıburnu’nda Kemalyeri’nde bulunan on dokuzuncu fırkanın 27’nci Alayı’nın, ikinci taburunun gözbebeği idiler. Korku, yılmak nedir bilmeyen bu Mehmetçikler, cephenin en ileri hatlarında ellerinde mavzer, bellerinde kasatura, torbalarında el bombası olduğu halde sabahtan akşama kadar kırlarda ava çıkar gibi düşman avına çıkarlardı.
Gündüzleri aynalı tüfeklerle düşman siperlerinde görebildikleri düşman kafalarını bir zımba gibi delerler, Kikirikdere diye anılan kuru vadilerde karargâhlarında dolaşan düşmanları rahat bırakmazlardı. Gece ise siperlerden çıkarak görebildikleri hedeflere kurşun ve düşman siperlerine el bombaları atmak sureti ile uykusunu kaçırırlardı.”[6]
Mehmet Çavuş Siperi’ne isim verilmesi ise şu şekilde anlatılmaktadır:
“Lağım muharebelerinin devam ettiği bir sırada idi. Bir gün Mehmetçikler düşman siperine doğru büyük bir tünel kazıp içine lazım gelen barutu koyduktan sonra ateşlediler.
Müthiş bir sadayı müteakip dağlar, yerler inledi. Düşmanın birçok askerleri bu yolda telef olarak kol ve bacakları havada toz toprak arasında bir pervane gibi döndü, siperleri altüst oldu.
Sağ kalanlar, oldukları yerde kaldılar. Bu esnada hücuma hazır olan kahraman Mehmetçikler, infilakın açtığı büyük çukurlara doldular. Düşman bunu görünce hemen mukabil taarruza geçti.
Kanlı boğuşmalar, süngü muharebeleri, bomba ve kurşun yağmuru devam edip durdu.
Bu çukurlardan birisine takımı ile beraber giren Mehmet Çavuş, kendisini kudretli bir hücumla oradan püskürtmek isteyen düşmanı olduğu yerde mıhladı. Kendisi de çelikten bir kale gibi orada dayanarak, arkadaşlarının yarısını kaybettiği halde yerinden ayrılmadı.
Düşman bu kahramanları bir avuç toprak yığını içinden atamayacağını anlayınca onlara karşı hücum etmekten vazgeçti.
İşte o bir avuç toprak parçasını bu kahramanlar, Çanakkale Harbi’nin nihayetine kadar muhafaza etmişlerdi. Bu sipere (Mehmet Çavuş) siperi denilmiştir…”[7]
Bu
durumda harp raporlarına yansıyan başka bir Mehmet Çavuş olmadığına göre
Çanakkale’de Arıburnu Cephesi’nde “Mehmet Çavuş” olarak bahsedilen, gösterdiği
kahramanlıklar neticesinde sipere ismi verilen kişinin aslında Bigalı Mehmet
Çavuş olabileceği ve “64’üncü Alay’a mensup Mehmet Çavuş anısına Cesaret
Tepe’de inşa edildiğini bildiğimiz anıtın, Arıburnu Muharebeleri sırasında da
kahramanlık örneği göstermiş Bigalı Mehmet Çavuş anısına mı yapıldığı”
araştırılmaya muhtaçtır.
[1] 19. Tümen Cerideleri, I. Cilt, Genelkurmay ATASE Yayınları, Ankara, 2017, s. 197.
[2] Em. Kur. Alb. Turhan SEÇER, Anılarla Çanakkale Cephesi ve Neticesi, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2008,s.19-20.
[3] İkdam Gazetesi’nde Çanakkale Cephesi. 3 Kasım 1914-3 Şubat 1916, Haber-Yorum-Bildiri-Röportaj-Gözlem ve Anılar, Haz: Murat Çulçu, 1. Cilt, İstanbul; Denizler Kitabevi, 2004, s. 118.
[4] Birinci Dünya Savaşında Çanakkale Cephesi I. Cilt, 1. Kitap, Genelkurmay Basımevi, Ankara, 2012, s. 127.
[5] 19. Tümen Harp Raporları
[6] Kazım Kayatürk, Mehmetçik Çanakkale’de, Haz: Selami Münir, Yusuf Ziya Balçık Kitapevi, İstanbul, 1932, s. 14-15.
[7] Kazım Kayatürk, Mehmetçik Çanakkale’de, Haz: Selami Münir, Yusuf Ziya Balçık Kitapevi, İstanbul, 1932, s. 32-33.
[*] Tanin Gazetesi, “Gaziler Arasında”, 9 Mayıs 1331.