Zor biliyorum, buna kulak asmak..
Olayın, tarih biliminin konusu olabilmesi için 50 yıl geçmesi gerekir, derdi hocalarımız.. Olay bitecek, olayın etkisi bitecek, söz söyleyecek ya da eser verebilecek olan aktör veya tanık kalmayacak… Ancak o zaman, konu tarihin çalışma alanına girer, derlerdi. Bir de arşivlerin ulaşılabilir ve kullanılır olabilmesi önemli tabiki. Sanırım, 50 yıl içinde nasılsa açılır arşivler, diye düşünmüşlerdi. Bu hassasiyet, uzun yıllar tarihçileri uzak tuttu, çok yakın geçmişten. Çünkü tarih, pozitif bir bilimdi: O’na ya da Bu’na göre veya yeni ortaya çıkabilecek bir veriye göre olağanüstü değişken olamazdı.
Bu 50 yıl söylemi, tabiki sembolikti; çünkü aktörlerin ömrü uzun sürebiliyordu. Ya da resmi arşivler, açılmayabiliyordu.
Bir ara Hermeneutik yaklaşım popüler oldu. Gören, anlayan, anladığını aktaran ve hatta aktarılandan anlayan hep farklı olabileceği için gerçeğin kime göre olduğu sorgulandı ve bu tarih anlayışı(!), tarihçilere bütün zamanın kapılarını açtı..
Bir ara “Resmi Tarih” moda oldu; halen kimi zaman nüksetse de. Gayr-ı Resmi’si neydi ki bunun? Yani olayın aktörü ya da tanığı olmayanların aktardıkları mı? Ya da olayın üzerinden yıllar yıllar geçtikten sonra söylenen lakırdılar mı? Veya “Şunun -muş gibi kaleme alınan” paçavralar mı? Yoksa mağdur olma gerekçesini unutturan, hatırlamayanların dedikoduları mı?
Hangi zaviyeden bakarsan bak Çanakkale Zaferi, bütün Türk ulusu için, Türk Milleti için; İslam coğrafyası için, Ümmet-i Muhammed için, Osmanlı Payitahtı için; Sömürüye karşı özgürlük için, Faşizme karşı duruş için; Milliyetçilik, Sosyalizm, Muhafazakarlık için; İttihatçılık için, Hürriyet için, Cumhuriyet için; bağımsız bir vatanda hür ve çağdaş olabilme ihtimali için, zaferdir. Yani, hepsi için zaferdir..
Çanakkale’de hür vatana, hür islama inanalar bir aradadır; çünkü atalarının toprağında yaşamadan hangi inancını yeşertebilirdi ki insan.. Aynı hür toprak arzusu değil miydi, 1919’da Anadolu’da yola düşenlerin dileği..
Müşterek paydamız Çanakkale Zaferi’ni, neden sağa ya da sola çekiştirelim ki… Kim, nasıl gölgeleyebilir ki Mustafa Kemal’i, Mustafa Kemal Bey’i, Gazi Mustafa Kemal’i, Mustafa Kemal Paşa’yı, Mustafa Kemal Atatürk’ü… Kim nasıl gölgeleyebilir ki Enver’i, Enver Paşa’yı… Cevat Paşa’yı, Esat Paşa’yı, Hüseyin Avni’yi…
Kim gölgeleyebilir ki imanıyla kudretleşen Seyit Onbaşı’yı… Vatan toprağında yetişmiş bir ağaç sapından küreği ile düşmana atılan Mehmet Çavuş’u.. Kim, abdestini alıp beyaz çamaşırlar giyerek kavgaya tutuşan erleri…
Hatta dahası var: Kim inkar edebilir Almanını.. Aynı hür vatanda yaşama arzusunda olan Kürdünü, Lazını, Ermenisini ve dahasını…
Çanakkale Zaferi, bu coğrafyanın Türk Zaferi’dir; bütün unsurlarıyla.. Neden sadece sağa ya da sola çekiştirelim ki bunu.. Bu zafer, kendini nasıl tanımlarsan tanımla, ötekinin de zaferi.. Dahası bu zafer, her renkte bugünün ve yarının çocuklarının zaferi..
Çok güzel tespitler ve yorumlar kslbinizden kalem aracılığı ile kağıda dökülenler için kimsenin itirazı olmayacağı kanısındayım