Kitap Adı; Harp Hatıralarım
Kitabın Yazarı; İbrahim Arıkan
Basım Yeri; Timaş Yayınları, İstanbul
Basım Yılı; 2007
Sayfa Sayısı; 272
Cilt Tipi; Karton Kapak
Kağıt Cinsi ; Kitap Kağıdı
Dil; Türkçe
Resmi arşiv belgeleri, seyahatnameler, salname ve hatıralar gibi eserler tarih ilmine büyük ölçüde kaynaklık eder. Olaylara tanık olan kişilerin kaleme aldığı hatıralar, bazen arşiv kayıtlarında bile bulunamayacak derecede önemli bilgiler içerir. Bu bakımdan İbrahim Arıkan’ın hatıraları Çanakkale, Galiçya ve Filistin cephelerinde, ardından İngiliz esareti altında Mısır’da yaşanan ve bilinmeyen pek çok hadiseye ışık tutmaktadır.
İbrahim Arıkan, 1893 yılında Kırklareli’nin Akviran köyünde doğmuştur. Birinci Balkan Savaşı’nda Kırklareli’nin Bulgarlar tarafından işgal edilmesi üzerine ailesiyle birlikte önce İstanbul’a, ardından İzmit’in Büyükderbent köyüne göç etmiştir. Sırasıyla Çanakkale, Galiçya ve Filistin cephelerinde savaşmıştır. Çanakkale Muharebeleri sırasında cepheye gönüllü olarak yazılmış ve Beyoğlu Jandarma Taburu’nda görev almıştır. 5 ay boyunca Çanakkale muharebelerinde görev almış, kahramanlık göstermiştir. Madalya ile ödüllendirilmiş ve düşmanın Çanakkale’den çekilişine şahit olmuştur. Çanakkale savaşlarından sonra Galiçya cephesinde görev almış ve 25 Eylül 1916 tarihinde Rusların başlattığı taarruzda üç yerinden ağır bir şekilde yaralanmıştır.
1917 yılında Filistin cephesinde, Yıldırım Orduları Grup Kumandanlığı bünyesinde İngilizlere karşı savaşmıştır. Eylül 1918’de İngilizlere esir düşmüştür. 17 ay iki günlük bir esaretten sonra Şubat 1920’de Türkiye’ye dönerek hatıralarını kaleme almıştır.
Asker olduğu andan itibaren günlük tarzında notlar alan İbrahim Arıkan’ın hatıratında yer isimleri ve tarihleri düzenli bir şekilde vermiş ayrıca hissettiklerini yazdığı şiirlerle de ifade etmiştir.
Çanakkale’de, Saroz Körfezi, Kumkale ve Seddülbahir mıntıkasında Kirte ve Kerevidere’de görev yapan İbrahim Arıkan, hatıralarında cepheye intikal, İngilizlerin muharebeler sırasında yaptıkları savaş ihlalleri, siper hayatı, müttefik kuvvetlerin Çanakkale’den çekilişine dair bilgiler vermektedir.
“İngilizler o gün Kilitbahir’i bombardıman ettikleri gibi Ağadere Hastanesi’ni de bombalamışlardı. Hastanelerin her türlü bombardımandan korunması lâzımken hastanede mevcut yaralıların bir kısmı şehit olmuş, bir kısmı da bin müşkülâtla canını kurtarmak için şuraya buraya dağılmıştı. Bir miktar yaralı da Kilitbahir’e gelmişti. Bizim bulunduğumuz kahve binasına da birkaç yaralı geldi. Parayı bozduramamaktan kaynaklanan düşüncelerimize yaralıların iniltileri de eklendiğinden gözümüze uyku girmeden ve kaputsuz olduğumuz halde toprak üzerinde sabahı yaptık, İngilizlerin bu vahşice hareketleri Türk milletinin kalbinde ve tarihinde ilelebet kazınmış olarak kalacak vaziyette idi…”
“Siperdeki vaziyete gelince; erzakımız her gün yalnız böcekli bakla. Uyku katiyen yok. Fişekler belde. Tüfek daimî surette elde. Siperde ayaklarını uzatacak yer dahi bulamazsın. Kış hükmünü icraya başladı. Düşmanın karakedi bombaları arttı. Sık sık zayiat veriyoruz. Her manga siperinde iki adet çelik mazgalımız var. Siperlerin akıntısı olmadığı için yağmurdan biriken suları karavanalarla siperden atıyoruz. Yine de su ve çamurdan kurtulamıyoruz. Uykusuzluktan gözlerimiz kıpkırmızı oldu. Bitler görünür şekil aldı…”
Çanakkale cephesi kapandıktan sonra Galiçya ve Filistin cephelerinde görev alan İbrahim Arıkan, yolculuğu sırasında gördüğü yerlerden, yaşadığı hadiselerden, birliklerden, yapılan takviyelerden, katıldığı muharebelerden, Galiçya cephesinde hastanede geçen günlerinden, 19. Fırka’nın İstanbul’a dönüşünden, cephedeki haberleşmenin nasıl tesis edildiğinden, cephedeki yiyecek ikmalinden, Filistin Cephhesi’ndeki esir hayatından bahsetmiştir.
Galiçya’da gerçekleşen 26 Ağustos muharebesinde kahramanlık gösteren ve şehit olan Arap Abdullah Efendi için hatıratında şu dizelere yer vermiştir:
“Rus sürülerine karşı göstermiş olduğu insanüstü cesaret ve şecaatle emsalini ve aynı gaye uğrunda çalışan bütün arkadaşlarını hayretlere gark eden, kahramanlığın yegâne timsali olan Arap Abdullah Efendi’nin kaybı ve aramızdan ayrılması orduda çok büyük elem ve ıstırap vücuda getirmişti. Bu büyük askerin şahadetiyle açılan yaranın tedavisi mümkün değildi. Ne yazık ki meçhul asker abidesine bir yenisi daha ilave edilmekte idi…
Ey büyük asker unutma 26 Ağustos’u!
Kaçan Ruslar’ın göklere yükselen tozu
Ne idi o ejder gibi bakışın
Savletle şehametle düşmana akışın
Şendin sürüleri meçinle yerlere seren
Emrinle gürleyip arkandan gelen
Bir anda kelimetullah göklere yükseldi
Sanma ki gök, o coşan kahraman bir seldi
Vurdun kırdın yerlere serdin
Sen harika yaratan büyük bir askerdin
Gök gürültüsü toplar ateş saçar
Kahhar düşman durmayıp kaçar
Kükredin haykırdın atıldın avına
Şüphe mi olur kanınla imanına
Coşkun gençliği vatan uğruna verdin
Vatanı çalışmaktı yalnız senin derdin
Sen idin koşan Karpatlar’dan Arabistan’a
Hayatın ebeddir, çünkü geçtin milli destana….”
Filistin cephesinde esir düştükten sonra yaşadıklarını şu şekilde hatıratına not almıştır:
“Burada büyük rütbelilerden binbaşıya kadar olanlara birer emir eri, yüzbaşı ve daha küçük rütbelilere ise iki zabite bir emir eri verilmişti. Yemek almamızı emrettiler. Büyük kazanlarla yemekler pişmişti. Zabitlere emir eri verdikleri halde mecburen her zabit sıraya giriyor ve yemeğini bizzat kendisi alıyordu. Bu vaziyet zabitlerden çok Türk askerini müteessir ediyordu. Çünkü içimizde miralay ve kaymakamlar bile mevcuttu. Zabitlerden bu şekilde intikam alıyorlardı. Bu vaziyet karşısında millî ve ruhî duygularımız son derecede rencide oluyordu.”